10 Ekim 2010 Pazar

kısa kısa

*film konusunda kimseyi etkilemek istemem ama filmi izlenebilir kılan tek şey julia roberts. ben pek zevk almadım. (gerçi bugün biraz gergindim bunun etkisi olabilir)

*floris okuduğum kitaplar içinde en mükemmeli.
mon amour
petersburg şövalyesi
louisiana dilberi
mississipi aşıkları

her yerde olmadığından bulmanız zaman alabilir. ben 4 seriyi tamamlamak için bir kaç gün beklemiştim.
''baptistin bir aşk tanrıçasıydı. krallardan korsanlara kadar herkes onun çevresinde aşk pervanesiydiler sanki. neden herkes aşk kadını deyince onu getirirdi aklına? gündüz düşlerinin gece rüyalarının perisiydi. gözüpekti, büyüleyici bir güzelliği vardı, aşka doymuyordu. ama aşk acısına dayanabilecek gücü bulabilecek miydi kendinde? sevdiği insanları ve sevdiği yerleri bırakıp göç etmek zorunda kalınca baptistin kadere karşı gelebilecek miydi? aşka, aşıklara meydan okuyan bir kadının hiçbir zaman unutulmayacak serüvenleri''
onca film yapıldı floris neden yapılmadı anlamış değilim.

*''yorgunum her hecede sana koşmaktan. veda nağmeleri arasında sıkışıp kalmışlıklarım var, hatta yüzünün her bir çizgisine ait ayrı ayrı an'larım da...''
etiket: ibrahim karamahmutoğlu

*
kimseyi hayatımdan çıkarmadım ama usul usul ben çıkıyorum hayatın(ız)dan.

*belki bir şarkı mırıldanırım, belki bir kadeh içersin.
gönül nedir bilene gönül veresim gelir
gönülden bilmeyene hissiz diyesim gelir
akş nedir sevda nedir bunu bilmek gerekir
bunu bilen aşıkı her gün göresim gelir
tık tık

not: bu post yoruma kapalıdır.

5 Ekim 2010 Salı

kısa kısa


*bu haftasonu vizyona ''eat pray love'' giriyor. başrollerde julia roberts ve james franco oynuyor ve bu filme onunla gidiyoruz...

*bazı şeyler haftasonu belli olacak...

*yorum yaparken karşılaştığımız ''kelime doğrulama'' bir harfi yanlış yazmışsak yaptığımız yorumun silinmesine neden oluyor. bence bu doğrulama işlemi kaldırılabilir.

*kitap okumaya tüm hız devam ediyorum. bununla ilgili bir post hazırlığı içindeyim :)

*sevmek ve hoşlanmak başka
istemek, bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, herşeyiyle istemek başka
aşk bence bu istemektir.
(bkz: kürk mantolu madonna)

2 Ekim 2010 Cumartesi

itiraf ediyorum

sevgili pepper furnival itiraf köşesine yaptığım yorum karşısında ''itirafın bile pek bi saf, pek bi temiz. hadi stuven şaşırt bizi'' dedi ve bu ortaya bu post çıktı :)


*D&R raflarında gördüğünüz notlar bana aittir :) şöyle ki, önceden okumuş ve beğenmiş olduğum kitapların önüne küçük not kağıdına o kitapla ilgili düşüncemi yazıp bırakırım. bazen de kitabın içine koyarım. bir de kitap alırken ilgimi çeken kitabın ilk önce en son sayfasını okurum.

*herşeyimi paylaşırım ama sevdiğim insanı asla paylaşamam. yanımda biri bakacak olsa bakana neden? niye? niçin? baktın diye uçarım :) sonra dönüp sevgilime neden sana baktı diye ayrı uçarım :) pabuç bırakmam yani :)) tam tersi durumda da kendisini tanımıyorum havasında olurum :))

*market alış verişinde ürünlerin son kullanma tarihlerine bakmak bir yana arka - altlardan en ileri tarih olanını bulup alırım :))

*üzerime düşen erkek sevmem. o manada değil :) mümküse süründürsün :))

*telefonumu canım ne zaman isterse o zaman açıyorum :) bu zaman öğleye doğru oluyor :) biliyorum çok kişi sinir oluyor ama diğer türlü de ben sinir oluyorum :)) çünkü gün içinde -kendime gelene kadar- kimseyle bir şey konuşmam.

*
evde kalan son çikolatanın yarısını ben yemiş olurum :) diğer yarısını çikolatayı sorana bırakırım :))

*pms den nefret ediyorum.

*yemek yaparken tüm malzemeleri hazırlar öyle yapmaya başlarım.

*
bana karşı çok dolu olduğunu öğrendiğim biri var ve onunla eski iletişimimi kurmama imkan yok...

şimdilik bu kadar.

1 Ekim 2010 Cuma

bir hadise var (mim)

sevgili đerkenαя beni mimlemiş.

*yerinde olmak istediğiniz ünlü? neden?
yerinde olamam ama çok sevdiğim, kendimden çok fazla şey bulduğum biri nazan öncel.

nazan öncel denince içimde fırtınalar kopuyor ama söz konusu yazmak olunca yazılmıyor.

konuşmak istemediğim zamanlarda yanımda hep nazan öncel vardır. tüm duyguları bir kaç kelimeye sığdırır.
sesinin buğusu, yaptığı tınılar insanı alıp götürür.
kimseye eyvallahı yoktur.
bitanedir...

bir hadise var diyerek hayatıma girmiştir.

dinlerken keyif alınır ve sonra öyle bir söz söyler, öyle bir sitem eder ki birden hüzünlere salar insanı.

"yükleyin ne varsa gönlüme demlensin..."

gitme kal bu şehirde - bir hadise var - ağla erkeğim ağla - ben böyle aşk görmedim - geceler kara tren - bunu bir ben bilirim - gidelim buralardan - bir şarkı tut - ağlama gönlüm - göç - hadi güneye - bu havada gidilmez - gül pansiyon - hayat güzelmiş - omzumda ağla - zehirli sarmaşık - bırak konuşsunlar - bittimse bittim - anlat arkadaşım - direkten döndüm - ankaralı sevgilim - bu da hayat mı

''parmak''

insan hayatındaki en önemli uzuv...
doğdunuz. ilk karşılaştığınız şey parmak!
ana babanızın, tüm sülalenizin minik burnunuza ve çenenize dokunan parmakları. ''aman da aman!''
azıcık büyüdüğünüzde ana babanızın parmağı sallanmaya başlar. ''seni gidi seni!'' ölene kadar da çıkmaz hayatınızdan o sallanan parmak.
parmak önemlidir.
okuldaki durumunuz parmağınızdan anlaşılır. kalkıyorsa iyi.
sonra ''sahipli'' mi ''sahipsiz'' mi olduğunuz. yüzük var mı yok mu.
zenginle fakir sırf parmaklarını gösterseler, ayırırsınız. zenginde yükte hafif pahada ağır parmaklar.
ne biçim adam olduğunuz da parmaktan anlaşılabilir. bal tutup parmak yalıyorsanız.
parmak önemlidir.
başkalarının parmağı kendi parmağınızdan da önemlidir. hayatınızı etkileme gücüne sahiptir çünkü.
işten kovuldunuz diyelim. aklınıza ilk ''kimin parmağı?'' sorusu gelir. sizin aklınıza gelmese başkaları merak eder. illa ''bir parmak'' vardır. parmaksız olmaz.
krediyi alamadınız, ihaleyi kapamadınız, terfi edemediniz. vardır ''bir parmak''
istediğiniz kızı alamadınız. onda bile mesela ''kızın halasının parmağı'' olabilir.
kocanız boşanmak istiyor. hiç kuşkunuz olmasın ''bir kadın parmağı'' vardır.
parmak önemlidir.
hayatımızı ''parmaklar'' yönetir.
ülkeleri de.
yakındaki parmaklar, uzaktaki parmaklar...
görünen parmaklar, gizli parmaklar...
bitmeyen savaşlarda bilmediğimiz ama az çok tahmin edebildiğimiz parmaklar...
yasalardan daha güçlü parmaklar...
kimi zaman aydınlığa, kimi zaman karanlığa kalkan parmaklar...
yaralara basılan iyi parmaklar... o parmakları kıran kötü parmaklar...
parmak önemlidir.

Pakize Suda

not: şu sıra blogları okuyamıyorum en kısa zamanda okuyacağım.

28 Eylül 2010 Salı

... ...

tanıştırayım ben stuven. kırk dereden su getiren, ona olmaz! buna olmaz! diyen stuven.

''herşeyim tam! kandıklarım, avunduklarım, aldatıldıklarım; umutlarım, hayallerim, kırıklıklarım...

herşeyim var! çekip gidenlerim, dönüp ezip geçenlerim, yanıbaşımda erişilmezlerim...

şimdilerde yüreğimin sıcaklığında dinlenirken sen, bu şehir sessizce damlatıyor anılarını üzerime. öyle ahmak ki hislerim senin olmadığın yerlerde ıslanıyorum...

bir gün bir söz olur, birkaç dize, biraz esinti, üç beş damla yağmur, hafif bir melodi...
bir gün hep birini, bir şeyleri, yaşananı ve yaşanmak isteneni anlatan taze filizler serpişiverir aklına.
ancak senin ne yaşadığını ve istediğini anlatacak şey, kime sen deyip kimde kendini bulduğunu anımsatacak bir ilahi sanat henüz icra edilmemiştir!''

meo'nun aforizmaları

17 Eylül 2010 Cuma

kısa kısa

*there's no love like your love
bu söz sağ el bileğimin içinde nasıl durur?
etiket: dövme

*hani bir arkadaşım vardı onunla yemeğe gitmedim diye kızan/kırılan. arayı düzelttik efendim :) ben eşekliğimi kabul ettim o da affetti. bir daha yapmamam şartıyla. zaten bir daha aynı hatayı yapmam dedim o da yap da kırayım kafanı dedi ahah çok sever beni çok :))
etiket: herşey geçer arkadaşlık kalır

*bir arkadaşımla görüşemiyoruz sevgilisi yüzünden :) telefonla konuşurken haberlerimi burdan aldığını söyledi. şimdi sana diyorum sevgili E. dikkat et de sevgilin görmesin buraları okuduğunu :))
etiket: hakettin

*biri var n'aparsa yapsın kızamadığım. bu durumun farkına varan biri düşün bul bakalım niye kızamıyorsun sen bu adama dedi. düşümdün ve kıyamadığım sonucuna vardım.
etiket: ''kıyamam kıyamam sana''

*öğlen yemeğe gittim. salata geldi, yemek geldi
ben: pilav da söylemiştim
pilav kalmadı
ben: neden bittiğini söylemeden yemeği getirdiniz?
alabilirim
ben: iyi olur
etiket: sinir oldum

*ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması
ne kötüdür an kadar yakın, bi asır kadar uzak olması
ve bilir misin ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması.
''ben'' deyip susması, ''sen'' deyip ağlamaklı kalması...
etiket: nazım hikmet

sevgili Ela beni mimlemiş

*yeşil rengin hayatınızdaki yeri?
renk konusu mavi olsa herşey başka olurdu:))
öyle aman aman bir yeri var diyemem ama ofis yeşil :)

*yeşilin siz de barındırdığı duygular?
yeşil denince aklıma gelen ilk şey çevre.
bir de yeşil ekran :)
ama duygu denince sanırım sakinlik.

*yeşilin tonlarına küçük bir yolculuğa çık
edremit saklı bahçe yolu üzerinde bulunan bakarak(lar) etraf zeytin ağaçlarıyla doludur ve yemyeşildir.

sızma zeytinyağının rengini severim. gerçi söylediğim renk için zeytinyağının 0.4 dizem olması lazım.

maşukiye pikniğinde yaptığım yürüyüş geliyor aklıma. yeşillikler içinde çıkmıştım tepeye. söylene söylene :))

uzungöl e gittiğimde geceydi. yolda bir şey göremediğim için sabahı zor etmiştim. sabah uyanır uyanmaz üzerimde pijamalarla kapıyı açtığımda gökyüzü görünmüyordu. bu anı hiç unutamam.

sulu boya yaparken mavi ile sarıyı karıştırıp yeşil renk elde ederdik. sulu boya yapmayalı yıllar oldu :) hep dökerdim suyu :))

yeşil sert, ekşi elmayı çok severim.

not: fotoğraf kendi objektifimden

15 Eylül 2010 Çarşamba

şimdi ben

15 eylül bir şeylerin kararını vermeye çalışırken hayatımın en zor görüşmesini yaptığım zaman. iyi ki bu blog var da susmak zorunda kaldığım şeyleri kulağına fısıldıyorum...

''kadın, yaşamış olduğu her acının
içini acıtan her erkeğin
onu zaman zaman çaresizliğe sürükleyen her olayın
çıkmaz zannettiği her sokağın
her çelişki ve ikilemin
evini ocağını aniden darmadağın edebilen her beklenmedik rüzgarın
görünen gözyaşlarıyla veya sessiz hıçkırıklarla onu ağlatan tüm zamanların...
aynı şekilde yüreğini dolduran tüm aşkların, aşıkların
aniden karşısına çıkan fırsatların hiçbir şeyin artık raslantı olmadığını anlıyor.
kadın artık yaşlanma sürecine gireceği için, içinde aşkın biteceğine değil
içinde aşk duygusununun bittiğinde yaşlanmaya başlayacağını biliyor.''

şimdi ben

son karesi gibi Red Kit’in
batan güneşe doğru
sürerken atımı
gitme kal demeni bekliyorum
ama yalnızca
rüzgar çekiştiriyor atkımı

mim

sevgili komançiler beni mimlemiş.
uzun süredir mim cevaplamıyorum kaldı ki ben ''kısa kısa''larımla olduğu kadar mimlerimle de tanınırım :)

*lakabın var mı?
''sosyete'' derler bir de çok beyaz olduğum için ''teleme peyniri''

*son zamanlarda diline dolanan şarkı?
leman sam - beyaz lale dinleyin derim :)

*en son ne zaman ve kime aşık oldun?
var bir şeyler ama henüz erken. konuşma yasağım var :))

*en son okuduğun kitap?
le periple de baldassare
bu arada j. krishnamurti ''ilişki üzerine'' kitabını okumuştum ama ''doğa ve çevre üzerine'' kitabını okuyamıyorum bir türlü. burdan ilişki üzerine yorumuma bakarsanız durumu anlarsınız :)

*son zamanlarda en çok özlediğim?
hımm var işte özlemlerim :)) yazdım daha önce özlemlerimi…

*bir günlüğüne ünlü biri olmak istersen kim olabilir?
illa olacak mıyım? drew barrymore olayım o halde :))

*yarın sabah ilk planın?

diğer perşembelerden bir farkı yok. haftasonuna denk gelseydi cevabım farklı olurdu.

*en sevdiğin huyun?
sevmediğimi sorun kalan varsa odur :)

*şu an ki mesleğinde olmasan hangi mesleği isterdin?
iç mimar

kurallara göre 3 kişiyi mimlemem gerek ama herkes şu sıra çok yoğun onun için cevaplamak isteyen cevaplasın.

Technorati Etiketleri:

10 Eylül 2010 Cuma

kısa kısa

*başkaları konuştukları gibi yazarlar, ben sustuğum gibi yazıyorum...
bunu bir ara blogun bir yerine iliştireceğim ama şimdi uğraşamam.

*ara verdiğim bir iki gün teknolojiden tamamen kopamadım. kısıtlı da olsa kullanıyorum. hazırlayıp vermemi istedikleri bir teklif var. mail trafiği vs. derken kısıtlı kullanıma devam ama daha sonra teknolojinin t sini bile kullanmak istemiyorum.

*
2. ci kitabı da bitirdim ama çok sinirliyim. hiç de umduğum gibi bitmedi.
sen o kadar yolu bir kitabı bulmak için yap ama kitabı okuyama
aşık ol ama kavuşama
bari sonunu benim hayal gücüme bıraksaydılar
etiket: le periple de baldassare

*bir kadının hayatında bir erkek olur
bazen bir su olur akar, bazen bir yangın olur yakar.
bazen bir nehir gibi sessiz çağlar, bazen sel gibi dağı taşı önüne katar.
bazen gelir ve yeter, bazen gelmez ve acıtır, bazen
gelir ve gene acıtır.
bir kadının hayatında sadece bir erkek olur.
ve bütün öyküler bir kadının bir erkeğini anlatır.
etiket: esin acıman

*ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.
ama evet yeri gelir susarım.
canımı çok yakan şeyler olur ama... yinede susarım, tükenirim.
buna izin de veririm aslında... salaklığımdan mı? hayır
ben kimseye ''git'' de demem, diyemem.
o kişi vazgeçilmez olduğundan mı? hayır
ona o kadar şeye rağmen, o kadar değer veririm ki, hergün yaptıklarına utansın diye.
ama bir gün öyle bir giderim ki
kaybedeceğim hiçbir şey olmaz
etiket: sunay akın

5 Eylül 2010 Pazar

ben bu sonbahar bir başkayım


şimdi kitaplarımla birlikte (evet kitap değil kitaplar) burdan uzaktayım...

bu sene sonbahar bir başka geldi. önceden sonbaharı, yağmuru sevmeyen ben şimdilerde yağmuru, yağmurda yürümeyi, ıslanmayı sever oldum ... ...


ay sonuna kadar kendime gelmek, dinlenmek, düşünmek ve saire üzere uzaklardayım...

not: yorumları ancak geldiğimde onaylayabilirim

fotograf flickr

1 Eylül 2010 Çarşamba

stuven'in tuhaf takıntıları - garip huyları

*halı yüzeylerinin aynı yöne bakması. aksi durumda çok huzursuz oluyorum.

*muslukların üzerinde su damlası bırakmamak. şayet su damlası varsa sinir olurum.

*giyinmeye önce çorabımdan başlarım :)

*duş alırken saçlarımı çıkarken şampuanlarım.

*birine telefon ettiğimde en fazla 3 kere çaldırırım.

*kahvaltıda reçeli en son yerim. tuhaf olan önce yiyendir zaten :)

*evde/ofisde yeri olan eşyaların yerinin değişmiş olması. dokunmasın kimse :))

*gündüz uyku uyuyamam. ne zaman uzansam uykum kaçar...

kısa kısa

*efendim george clooney e olan aşkımı, hayranlığımı bilmeyen yok. baktım sevgili Syhn bu durumdan çok rahatsız, üzülüyor ben de çekildim aradan :) hem ben şu sıralar house ile kırıştırıyorum :)) kendime bir tane koltuk değneyi aldım. evde house culuk oynuyorum.

*kolonya kokusunu bir türlü sevemedim gitti. soft hariç tabi. onun yeri başka :) bayramlarda çocukken hiç sormadan gelip kafamıza dökerlerdi ve hep gözüme kaçardı :( bana sordun mu da döküyorsun demek isterdim hep :) kolonya dedim de düzce'li arkadaşım geldi aklıma şimdi :( hani şu onunla yemeğe gitmedim diye benle konuşmayan arkadaşım. bana tütün kolonyası vermişti. özledim be arkadaşımı :( bu böyle olmayacak gidip gönlünü almaya çalışayım...

*hava birden soğudu. hayır şikayet ettiğim yok. şimdilik :)) geceden beri üşüsem de şikayet etmiyorum :) millet sevdiceğine sarılıp ısınıyor ben pikelere anasını satıyım...

31 Ağustos 2010 Salı

can ciğer kuzu sarması sitemleri

serdar: merhaba
stuven: merhaba
stuven: ben sorayım o halde nasılsın?
serdar: seni çok özledimm neden girmiyorsun msn e ?
stuven: bu duyguyu ii bilirim. kullanmıyorum msn mimar bi arkadaşa mail atmak için girdimm
serdar: bana da mail atmak için girsene
stuven: cevap gelir mi kii. hiç sanmıyorum
serdar: mimar mı olmam lazım yoksa
stuven: ben sana mesaj da atıyorum. arıyorum da. hayırr ilgisi yok
serdar: sen gir msn e bundan sonra
stuven: neden? niçin? kim için?
serdar: ah bu soruların beni öldürecek bir gün. arkadaşın için
stuven: gördüm arkadaşlığını çok arayıp sordun
serdar: hiçbir şeyi de unutmuyorsun maşallahh. bu huyunu çok seviyorum. geçen sefer beni iyi haşlamıştın ama. bak sana yine ben yazdım. bide öyle düşün
stuven: ben sana söyledim yazmam aramam istersen ararsın diye. özleyen arkadaş arar özledim der bi hafta iki lafın belini kıralım der
serdar: öyle bir şey hatırlamıyorumm
stuven: ben çok iyi hatırlıyorum
serdar: gerçi böyle bir şeye gerek yok . benim seninle her zaman konuşmak istediğim çok belli. öyle olmasa zaten şu anda sana yazmam değil mi ?
stuven: o kadar şey paylaştık seninle ya da paylaştım bilmiyorum bir kaç haftadan bahsetmiyorum ben uzun zamandır görüşemiyoruz söz konusu ben olunca hep bir mazeretin oluyor
serdar: seninle alakası yok. yüzyüze görüşemesek de msn den konuşalım olmaz mı ? senin sohbetinin sıcaklığının yerini kimse dolduramadı .
stuven: neden anlamak istemiyorsun msn kullanmıyorum görüşmek istemek çok mu? ya da zor mu?
serdar: canım benim değil tabikide.
stuven: tamam serdar seni kendi kabuğunda bırakıyorum
serdar: yaaaaaa bak şimdii . neden böyle yapıyorsun ? hemen bu konulara girmemiz şart mı ?
stuven: hemen mii? hemen mii?
serdar: yok yani. şu anki konuşmaya yeni başladık ya. onu kastettim
stuven: peki bunlara girmeyelim merak ediyorum konuşmaya nerden nasıl devam edeceksin
serdar: hee heee sen açarsın ki güzel bir konu hemen en olmadı haşlarsın eski konulardan
stuven: öyle bir niyetim yok
serdar: aman şükürr mailini atabildin mi ? ben de konuşturup duruyorumm
stuven: attım çoktan
serdar: bana da at
stuven: olurr
serdar: burdan da yazabilirsin istersen
stuven: mail dedinn
serdar: senin o uysal yanını öyle seviyorum ki. ne desem hemen yapıyorsun
stuven: ama anlayan yok
serdar: insanın gönlünü hoş tutmayı çok iyi biliyorsunn bu yüzden de hep o şefkatini ve ilgini arıyorum
stuven: bunları söyle sonra unut oldu mu?
serdar: bak yaa
stuven: evet öyle
serdar: unutmuyorum da konu başka. ama açmayacağım şimdii
stuven: sen bilirsinn mailin geldi mi
serdar: gelmez mi ? canım a mail diyorum 15 sn sonra çat gelmiş
stuven: bu kadar mı yanii
serdar: çay ve kurabiye ikramlarını da unutur muyumm
stuven: lafı bile olmazz ama bu kadar mı derken bunu demek istemedim
serdar: biliyorumm.
stuven: ha bile bile demiyorsun yani
serdar: canım benimm. yapma böyle.
stuven: buna neden ben karar veremiyorum. neyi yapıp yapmayacağıma
serdar: senin bu cesaretli yanına bayılıyorumm
stuven: ne diyebilirim ki sana bilmiyorum insanın karşısına her zaman bu kadar çok şey paylaşabileceği bir arkadaş çıkmıyor
serdar: çok haklısın o konuda. o yüzden de ben hep yalnızım işte (sen hariç)
stuven: ee ara arkadaşını. gel de ya da geliyorum de
serdar: eritiyorsun beni.
stuven: bir alo de kurabiyeler hazır
serdar: ay ay ay ) delireceğim bir gün. sonra hastaneye gelip beni ziyaret edeceksin bak
stuven: alıp eve getirir bakarız
serdar: ben de bakarım saana. bebek miyim ben
stuven: hayır bebeksin diye söylemedim cansın ya o bakımdan söyledim
serdar: Allah bee
stuven: ya öyle işte
serdar: konuşuruz bu konuları daha zaman içerisinde
stuven: tabi tabii kim bilir kaç ay geçer
serdar: deme öylee
stuven: ne diyim sen söylee
serdar: ne kadar ayrı kalsak da hep içimdesin de
stuven: gördük ne kadar içindeyiz
serdar: bana azıcık müsade canımm
stuven: müsade senin
serdar: bekliyeceğim yine
stuven: bekleme serdarr
görüşmek istediğinde ara. bu kadar basit
serdar: inatçıı üzme beni şimdi. lütfen
stuven: üzdüklerine say

kendime notlar

n'apıyorum canımı sıkmıyorum. sıkacak bir şey de yok. çünkü yaşanan/yaşanmış bir şey de yok...
bunu çok mu kolay söylüyorum. hayır. çünkü eğer bir yaşanmışlık olsaydı diyemezdim çok iyi biliyorum...

n'apıyorum kelimelere-sözlere fazla takılmıyorum...
sonuçta herşey olacağına varıyor...

hızlı yaşayamıyorum
birini hayatıma hemen dahil edemiyorum
lafımı esirgemiyorum
n'apim ben de böyleyim

vee gelecekteki sevgiliye mektuplar yazmaya devam ediyorum...

içimdeki mavi


sevgili khaos - yazısında ''hayatıma hiç yeni bir beyaz sayfa açmadım, dalgalar silsin istedim, yeri ve zamanı geldiğinde..'' diyor...

şimdi gitsem kumsala ne varsa içimde hepsini bir bir yazsam. sonra oturup izlesem uzaktan dalgaların gelip her birini benden silmesini...

sonra içimde mavi arkama dönüp bakmadan yürüsem yürüsem yürüsem...

fotoğraf flickr

bir masal bitti içimde

hayat gerçekten çok tuhaf. hani hiç beklemediğin an(lar)da beklemediğin şeyler olur. iyi/kötü. bir iki gündür kafam karışıktı. hiç hesapta yokken gelsin dedim ama bu çok ani oldu. ben de anlamadım. ansızın geldi. yıktı indirdi duvarlarımı...
evet korktum ama o kadar fedakarlığı yapıp yine bir başıma kalmaktan...

adam kadına seni dizlerimden ayırmam diyor...
nasıl korkmam...

korktum ama sadece kendimi kaptırmaktan...
hep aynı yerde takılıp kalıyorum...
ben de bilmiyorum...

bir iki gün bir masala inandım ama ''bu masalda burda bitti''

içimdeki masalları bitirenlere ithafen...

geçenlerde bir yerde ben sevdiğim için ölürüm demiştim. şimdi de diyorum ki hayatımda tek bir kişi tanıdım uğruna ölünecek...

28 Ağustos 2010 Cumartesi

kısa kısa

*sabahları sesim fransızcaya daha yatkın oluyor aklfjsdflk

*
40 lı yaşlarında olan bir arkadaşım (evet benden yaşça büyük arkdaşlarım var) göz çizgilerim için ne yapabilirim dedi. bırak öyle kalsın yaşanmışlıkların izi güzeldir dedim. dudağının kenarındaki gülümsemeyle bir gidişi vardı ki sormayın:) bunu ona laf olsun diye söylemedim ben severim erkeğin yüzündeki çizgileri. hele de kaz ayağı denileni :) öpülesidir ve belli bir yaşın üstündeki erkekler candır, sevilesidir :))

*
amin maalouf'un tanios kayası kitabını okuyorum. bitmek üzere.
mehmet ali paşa'lı yılların mısır'ı
güzelliğini çarmıh gibi taşıyan bir kadın: lamia
lamian'nın gölgesine sığındığı bir şeyh: francis
yasak aşk meyvesi bir oğul: tanios
başka bir kadın: esma
bir serüven ve sadakat romanı.

*attila ilhan'ın
rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor yalnızlığımdan
dizeleri gelmiş gelmiş en iyi dizelerdendir...

*ismi lazım değil bir yerde bir arkadaşla oturuyoruz. gençler el kızartmaca oynuyorlar. kayıtsız kalmak/kalabilmek namümkün :) ben de size katılabilir miyim dedim. tabii dediler ve başladık oynamaya. oyun bitti arkadaş
-niye oynadın
+neden oynamayayım
-elini tuttu
içi fesat olmayan benim o an yanan devreleri sonucu
+sanane akideş el benim elletirim bağ benim belletirim :D (affınıza sığınarak)

*yengeçler sadece yan yürümezler. yatarken kafaları yatağın sağında, ayakları yatağın solunda uyurlar :))

24 Ağustos 2010 Salı

kısa kısa

*new adventures of old chrıstıne bu akşam cnbc-e de olduğunu görünce hemen baktım siteden yeni bölümler sonbahardaymış. bayılıyorum bu kadının mimiklerine.

*karşı taraftan ses yok ama umutluyum. çünkü istiyorum ve biliyorum ki hayat bu herşey olabilir belli olmaz. içimde tuttuğum yeter. yazdım pişman değilim :)

*dişlerimi fırçalarken diş macununun üzerime düşmesi mutsuzluk sebebidir. bunun bir de kalan son damla macunun lavaboya düşmesi durumu vardır.

*hava artık sabaha karşı serinliyor. uyurken bacaklarımın üşümesi çok hoşuma gidiyor :)

*dün bana kırgın olan arkadaşımla karşılaştım ama konuşmadık. bir yemeğe gitmedim diye. benim de kendime göre doğrularım olabilir. tamam kabul eşeklik bende...

*
dün akşam maç sonrası üst kattaki yakışıklı ile karşılaşıp aramızda nasılsınız diye geçen diyalog :) elinde kuru temizlemeden aldığı gömlekle yukarı çıkarken arkasından bakan benim anlık iç sesim: üzerindeki ütülü gömleğin olayım :))

edit: bacaklarımın üşümesi durumunu ekşiye yazdım karmam ''çılgın'' oldu ahah ne çılgınlığımı gördünüz.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

?

yüzümü gönlüne koysam yemin tutsa kalbim beni sever miydin? içimi avucuna döksem beni azıcık çözer miydin? yok olmuyor istemekle bitmiyor. hiçbir yol yarılanmıyor uzadıkça uzuyor... kal demiyor söz vermiş susuyor. kelimeler düşmüyor içimde salınıyor... ...

http://fizy.com/s/1ah20y

Technorati Etiketleri:

22 Ağustos 2010 Pazar

önceki postla ilgili not

önceki postta yazdığım üst kat komşu yanlış anlaşıldı:) kendisiyle bir alakam yoktur ve kendisine kötü bir niyet beslemiyorum. hiç o gözle bakmadım. iftar öncesi acaba o da beni yanlış anlar mı ki diye elimde tabak çıktım merdivenleri çaldım kapısını açan olmadı. gelmemiş beyzadem. sanırım dışarda yiyor. yazık :( ancak en olmadık zamanlarda karşılaşıyoruz.

asıl postta yazdığım ilk paragraf önemlidir. hayatımda olmasını istediğim/hayatında olmak istediğim kişi bana bu yazıyı yazdıran kişidir.

üstüme gelme eyy okuyucu :) fazla renk vermek istemiyor, rahat yazamıyor, kendimi ifade edemiyorum...

seni en çok

*bir gecede oturup yazdıklarını okuduğumu bilirim. hiçbir satırını atlamadan. bazen tebessüm ederek bazen de gözümde canlandırarak. yarım görünen fotoğrafına uzun uzun baktığımı bilirim. ne var ki o fotoğrafta dediğini bilirim. ilk konuşmamızda ”deli ettin beni kadın” deyişini bilirim.
seni en çok sevişmelerinden, sevişlerinden, sesinden, bir de söylediklerinden bilirim. zaman zaman da yazdıklarından kıskanırım seni. kıskanç kadınım ben hani dokunamasam da kıskanırım. paylaşamam.
sen her ... ... ...

(devamını yazamıyorum)

*hani bazen başka bir yerde olmak ister insan. ister ama geri dönmesi gerektiğini de bilir ama dönmek istemez/istemiyorum. orda onunla kalmak, onu yaşamak, onunla/onun olmak istiyorum. birlikteyken yarına dair ne olacak diye düşünmeden kendimi ona bırakmak istiyorum. işte böyle bir ruh hali içindeyim...

-------------------------------------------------------------------------------------------------
kısa kısa

*
dün gece geç yattım. sahura kalkmama 1 saat kala :) beni tanıyanlar bilir dayanamam ben uykusuzluğa 2 gün kendime gelemem ama oldu bi kere :)) sahurda ayakta uyuyordum resmen. sabah desen 10 da kalktım, yüzümde aptal bir gülümsemeyle:))

*şu saate kadar pek bir şey yaptığım söylenemez. oruçlu oruçlu gezmek olmuyor ya. -ben ki gezmeyi çok severim- istinyenin altını üstüne getirmem gerekirdi biliyorum:) bi ara kuaföre gittim manikür yaptırmaya ama nasıl gittim bana sorun. keşke aramaz olaydım, otur kendin yap diye diye :)) akşam dışarı çıkma durumum olmasa gitmezdim.

*şu bizim üst kata gelen yakışıklı vardı ya bir süredir yoktu gelmiş sahurda dışarı çıktı karşılaşıverdik (yemek yemeğe gitti sanırım yoksa o saatte nereye gidecek) nasıl mı karşılaştık, bizim burdaki pideci sahurda da açık. sıcak ramazan pidesi alıyoruz sahura :) belki iftar için çıkıp bi tabak bir şey veririm yazıktır günahtır :) sahip çıkmak lazım ahah

9 Ağustos 2010 Pazartesi

kısa kısa

*bazı şeyleri söylemenin de bir üslubu vardır...

*seninle ilk karşılaştığımız günü hatırlıyorum. geldiğim sana aşağıdan bildirilmişti. ben yavaş yavaş merdivenleri çıkarken sen beni karşılamak için aşağıya iniyordun ve beni sarmamak için kendini zor tutmuştun hani...
biliyorum şimdi bana kırgınsın ama sen de biliyorsun...
etiket: uzun zamandır yazılmayı bekliyordu

*altımda ince bir kot, üstümde omzu açık bir tunik, saçlarım omuzlarımdan aşağıya dökülüyor yani anlayacağınız en rahat halim. ''birileri ile karşılaşma ihtimalin, görünmek istemediğin zaman en üst düzeydedir'' misali. neyse yürüyorum kendi halimde karşıdan gelen biriyle göz göze geliyoruz ve yavaşlayarak duruyoruz. biraz da elimizde olmadan.
bakıyor vee -çok aptalmışım diyerek devam ediyor...
hiç durur muyum hemen yapıştırıyorum cevabı -artık çok geç.
etiket: köprünün altından çok sular geçti. köprü de kalmadı

*bazen bazı şeyleri bloguma yazamamaktan yakınıyordum. oysa şimdi dert etmiyorum. çünkü başka yere yazmaya başlıyorum. (sadece çok özel şeyleri)
etiket: kendini gizli sanan okuyucu

*
sabaha karşı aklımda çok şey vardı yazmak için ama kalkıp not almak zor geldi. şimdi de hepsini unuttum.
etiket: normalde üşengeç biri değilimdir ama sabah yattım

*uzaklardan bir ses zaman zaman
fısıldar sanki adımı usul usul
ve eğer yağmur yağıyorsa bir de o akşam
her bir damla çelik misali ağırlaşır
etiket: eksik şiir

3 Ağustos 2010 Salı

''bişey yapmalı''

ne zaman bir mağazaya girsem nerde bi dekolte var gider onu bulurum :) dehşet bir-şey aldım. bakalım nerde ne zaman giymek kısmet olur :) [her alışveriş sonrası bak stuven almanın sonu yok bu son olsun diyorum ve dediğimle kalıyorum. dolabımda yer kalmadı] giyip fotoğraflamak isterdim ama çoluk çocuk var ayıp olur :D

bloglar yeni tema/tasarım olayını çoktan bitirmiş :) ben de header bölümünü değiştirip kendi fotoğraflarımdan oluşan bir kolaj yapmak istiyorum ama kendi fotoğraflarını ve isimlerini kullanan arkadaşlar bu durumdan pek de memnun değil. ben de aynı memnuniyetsizliğe düşmek istemiyorum/istemem...[bloga baktım ve sadece 3 tane fotoğrafım var]

belki house header olarak kullanırım :)) [başlık tam da burda geldi]

alakasız edit: ya benim lastfm sayfam vardı bir ara ilgilenip gönlünü alayım :)

2 Ağustos 2010 Pazartesi

kısa kısa




*
birbirimizi anlamasına anlayabiliriz ama kişi ancak kendi kendine kendini açıklayabilir...
etiket: h.hesse

*8/6 tansiyonla blogları okuyan, yorum yapan ve post yazan biri daha var mı merak ediyorum...

*
muzicons bıraktığım gibi kalsaydın n'olurdu :)

*içimde blogumu boşluyorum gibi bir his var. bu his sadece blogum için değil, sözlük ve twitter için de geçerli...

*önce sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum… şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum… ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyordum sadece…
etiket: franz kafka

fotoğraf flickr

28 Temmuz 2010 Çarşamba

şu sıralar

şu sıralar uzunn zamandır kitaplığımda duran mehmet fuat'ın ''biçemden biçeme'' kitabına göz gezdiriyorum. bu sayede roman okumayı seven ben şiire merak sardım...

*çık benim şair tabiatım, çık orta yere
fakir güzelinden söyle
hasret ateşinden çal
çal, söyle benim derdimi sevdalı sesinle
etiket: melih cevdet anday

*
denize baksam
kayığın hatırı kalır
ağaca baksam
bulutun
peki ya iskele
etiket: oktay rifat

*herkesin bir feride’si vardır ben bilmez miyim
herkesin bir ayakkabısı gibi bir de şarkısı
herkesin bir kimsesi vardır ben bilmez miyim
bir de kimsesizliği
etiket: yılmaz odabaşı

*insanlar gelmeleriyle yalnızlıklarını dagıtanları severler, gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara aşık olurlar
etiket: özdemir asaf

24 Temmuz 2010 Cumartesi

90'lar geri mi dönüyor


son dönemlerde dinlediğim şarkılara bakınca 90 ları anımsıyorum. 90 lar dendiğinde de aklıma ilk olarak''gülümse'' geliyor. bende ayrı bir yeri vardır. iki gülümse albümü eskitmişimdir.

madem 90 lar dedim bakalım 80 lerin sonunda 90 ların başında çocuk olmak ne demekti...

*o zaman şarkıları ezbere bilmek demekti. (şimdi çalarken eşlik ediyoruz)
*''bir kedim bile yok'' demekti
*''hey corç versene borç'' (hakan peker) demekti
*''alladı pulladı'' (seyyal taner) demekti
*''hadi yine iyisin'' (tayfun) demekti
*''gir kanıma'' (harun kolçak) demekti
*''bum bum bum'' (seden gürel) demekti
*''ara beni öptüm seni seni çok özledim'' (oya&bora) demekti
*müzik yelpazesi (sezen cumhur önal) demekti
*''bir alışveriş bir fiş'' (ali atik/ayşegül atik) demekti
*new kids on the block demekti
*aykut-hakan-ayşe demekti

*metalci misin acidci misin? sorusunun muhattabı olmaktı
*lafa bak çay demle esprileri yapmaktı
*tutmasaydım düşüyordun demekti
*rap dans yapmaktı

*ali, feyyaz, metin e hayran olmak demekti
*yüksek bel kot içine sokulmuş kazaklar demekti
*iş bankasının verdiği kumbaralar demekti
*tv kapanırken istiklal marşı çalması demekti
*lambada etek ,beyaz mus çorap, bmx bisiklet, esem ayakkabı, blue jean dergisi, video kiralamak demekti.

*''sürekli aydınlık için bir dakikalık karanlık'' demekti
*kar tatilleri demekti
*ezan okundu eve gelin demekti
*leblebi tozu, elvan gazoz, minti, tipi tip, çokomel, tombi, tüp çikolata, şemsiye çikolata, ağızda patlayan şeker, meybuz, 2500 liralık metal para demekti.

*alf
*kara şimşek
*sahil güvenlik
*mavi ay
*polis akademisi
*parliament pazar gecesi sineması
*cosby ailesi
*karate kid
*geleceğe dönüş serisi
*ziyaretçiler
*hayalet avcıları
*altın kızlar
*işitme engelliler haber bülteni
*trt ankara çocuk korosu
*uykudan öce (adile naşit) demekti

*şebnem bebek (kartondan), dansa davet, ortada kuyu var yandan geç, istop, yakar top, nesi var, alman-rus, topaç, hulahop, üflengeç, kız kaçıran, çatapat, ağaçta erik fatma girik/biraz tarçın ünal narçın demekti.

*tv antenini çevirmek demekti
*atari salonları/fame city demekti

*''gel katıl bize gir aramıza bir fırça bir macun tam iki dakika'' - ''bonibon çantada cepte bonibon'' - ''oba oba nefis makarna'' - ''müjde müjde size parizyenden müjde size zarif sağlam esnek çorap güzel çorap müjdeee'' demekti.

edit: 90 lara ait hatırı sayılır bir arşive sahibim. kasetlerin hepsini fotoğraflamak isterdim ama anca bu kadarı oldu.

23 Temmuz 2010 Cuma

kısa kısa


Technorati Etiketleri:

*yazmayalı bir hayli olmuş...
etiket: 64 gün

*bir kadın çok ilgisiz bir halle güler eğlenirmiş gibi yaparak, duygularını kahramanca gizleyebilir...
etiket: bunu bir ara ekşi-ye yazmıştım

*''gel zaman git zaman her şeyi sildin zaman dur artık geçme böyle/zaman.''
etiket: iyi ki doğmuşum (17 temmuz)

*çanta içindeki kalemin akması ve herşeyin mürekkep içinde kalması kadar sinir bozucu ne olabilir?

*''kadınlar üzüm gibidir... sizin vereceğiniz ilgi, emek ve sevgiye göre ya şarap olurlar ya da sirke'' bunun tam tersini düşünecek olursak hatırı sayılır bir şarap mahzenine sahibim...
etiket: kimseyi iğnelemiyorum

*''sen beni yanlış yerlerde arıyorsun canım. sen beni bazen bazen de hiç aramıyorsun gülüm...'' bu şarkıyı ilk çıktığı andan beri dinliyorum.
etiket: söz-müzik: yaşar

*bir adam var bakış açıma aşık olan (b.d.) bir adam var benimle konuşmayı özleyen. bir adam var yazmaya ara verdiğimde bana yaz diyen/diyebilen.
bir adam vardı kafamı karıştıran.
şimdi bir adam var yarım kalan...

*bir kadının ne demek istediğini bilim adamları oturup incelesinler istiyorum, hissediyorum ki ilerde ülkemin en büyük gücü bu olacak.
etiket: bunu da ekşi-ye yazmıştım

*blogları kaldığım yerden okumaya devam...

*yazmadığım dönemde bana e-mail yoluyla ulaşan tüm arkadaşlara teşekkür ederim…

not: bu kısa kısaların bir-iki tanesini yazmadığım zaman aldığım notlardan ekledim...

not: fotoğrafı flickr den almıştım fakat şu an url sini bulamıyorum.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

bir süreliğine


''gün olur, alır başımı giderim,
denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
şu ada senin, bu ada benim,
yelkovan kuşlarının peşi sıra''

bazen gitmek gerekir yeniden başlayabilmek için...

yazmayı ve okumayı çok seviyorum ama yine bir ara ile karşınızdayım. daha önce de ara vermiştim. (sanırım 2 kere) bundan önceki aralarda sizleri okumaya devam etmiştim fakat bu sefer okuyabilir miyim bilmiyorum...

sevgili fkh' nin kaleminden ben;

''bazen öyle anlarda öyle şeyler yazar ki; dersiniz keşke burada olsa da teşekkür etsem doya doya.. öyle sağlam bir kalemi var kendisinin! hiç olmadık zamanlarda tarihe atılmış çeltiklerin insanı, destursuz bağa girenlerin başı belki de.. namı okunmayan destanlarda görüp görebileceğiniz bir kahraman hatta. bir gün tıklayıp girdiğim hatıratından izler kaldı şimdi aklımda. halen de kalmakta.. iyi ki var dediğim dost u şahane kendisi!''

bakarsın geldiğinde burada olurum...

''gün olur, başıma kadar mavi;
gün olur, başıma kadar güneş;
gün olur, deli gibi...''

maviniz bol olsun.

fotoğraf flickr

18 Mayıs 2010 Salı

kısa kısa

*sevgili evrenin dünyası geçenlerde veda etmişti. olur da okur/duyar burdan sesleniyorum. umarım günün birinde tekrar merhaba dersin...

*az önce tembihli yorum bırakarak msn adresini yazan zat-ı muhterem (bu da başıma 2. kez geliyor. ilki konuşacak güzel şeyler bulduğunu söylemişti) msn kullanmıyorum yüreğin varsa buyur burdan konuş:) ama benimle konuşmak o kadar kolay değil:))

"şarkılarım çok saçma biliyorum"



yaptığı albümlerle türk popunun son yıllarına damga vuran serdar ortaç, şarkı sözleriyle özellikle üniversite öğrencilerinin eleştiri oklarına hedef oluyor. önceki gün bir üniversitenin bahar şenliğinde konser veren ortaç, şarkı sözlerini basit ve saçma bulanlara ilginç bir itirafta bulundu. ortaç, konuyla ilgili olarak yöneltilen soruya, ''herkes şarkılarıma ''saçma'' diyor. anlamlı olanları da var ama evet, çoğu saçma. ne yapalım, siz bunu seviyorsunuz'' diyerek yanıt verdi. ahahahh soruyu soranın yüzünü görmek isterdim...

haber

frınge


bir bilim kurgu dizisi:)
dünya çapında gerçekleşen bir dizi açıklanamayan ve sıradışı olayları inceleyen, boston, massachusetts bazlı özel bir biriminin ve bu birimde görevli kişilerin başından geçenleri konu alıyor. dizi, 12 nisan'dan itibaren pazartesi akşamları 23.30 da tnt de türkçe alt yazılı olarak yayımlanmaya başladı.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

''bu sene moda yeşil beyaz''

kazdım türkiye kupası yok, daha çok kazdım şampiyonluk kupası da yok, bu trabzonspor hep bizi kandırıyor yine taş koymuşlar.

dün akşam hayatımda ilk defa futbol coşkusuna dahil oldum. kendimi bildim bileli beşiktaşlıyım ama bursasporun şampiyonluğuna çok sevindim. fenerlilerin kupayı verdik şampiyonluk maçında yatar dedikleri trabzonspor şahlandı. maçı vermeyi çok istediler ama Onur'ları izin vermedi. trabzonspor 96 yılının intikamını aldı. maç sonrası şampiyon olduklarını sanarak sahaya inen fenerlilerin ikincilik sevincini kutlamaları görülmeye değerdi:) akşam bir iki kişi hariç hiçbir fenerli arkadaşıma ulaşamadım. çünkü aynı anda hepsi şampiyon kokoreç yiyordu. ee biz de bozuntuya vermedik:)

''bu senenin KPSS sorusu: fenerbahçeyi iki haftada iki kupadan da eden türk takımı aşağıdakilerden hangisidir?''

not: bu yazı en çok da trabzonlu olup fenerbahçeyi tutanlara gelsin:))

14 Mayıs 2010 Cuma

kısa kısa


*fotoğraf gece gece ancak bu kadar net olabildi...

*sevgili komançiler in paylaştığı bir parça vardı. bugün denk gelince gün içinde durmadan dinledim. malum nazan öncel:) akşam eve gelip üstümü değiştirdikten sonra aldım ''göç'' albümünü çıktım. albümü dinleye dinleye geceyi yaptım. seviyorum bu kadını. sesini, nağmelerini, yaptığı müzikleri. tek kelime nazan sana bitiyorum:))

not: bittiğim biri daha var.

*yaz geldi ve gece gezmeleri başladı:) harika bir akşamdı. dondurma mükemmeldi. ye bakalım stuven ye. bak yağmurlu sabahları sevenler kulübü 20 kilo vermiş.

*kafamı nereye çevirsem sevgi pıtırcıkları:) aşıklar dökülmüş yollara. birbirine sarılan, öpüşen... hiçbir lafım yok hoş karşılıyorum. gözüm de yok ama bi düşünün uzakta olan var, bulan var bulamayan var cık cık cık:)

*gecenin en güzel yanı yürürken yağmurun başlamasaydı. hiç beklenmedik bi anda yağmur çiselemeye başladı. toprak kokusuyla döndüm. hoş bi sevgilim yok sarılıp onunla döneyim:)

13 Mayıs 2010 Perşembe

bir kadın neden çapkınlık yapamaz?

seks erkekler gibi kadınlar için de ihtiyaç elbette ama biz kadınlar her şeyin merkezine onu koyup, uğruna bir insanın onurunu, gururunu incitecek ya da kendi karakterimizi ayaklar altına alacak kadar seksi dünyanın en önemli meselesi haline getirmemeyi başarabilen bir cinsiz. sert geliyorum farkındayım, kesmeyin hızımı. benim çevremde -kendince haklı sebeplerden- yıllardır seks yapmayan kadınlar var mesela. yapabiliyoruz yani biz. seks yapmadan da yaşayabiliyoruz. bu konuda erkeklerden daha güçlü olduğumuz için gerinelim, kendimizle gurur duyalım önce bayanlar.

gelelim bir erkek çapkınlık yapar da bir kadın yapamaz mı sorusunun cevabına. yapar elbette, istese her türlü yapar ama istemiyor çoğu zaman. nedenlerini isterseniz toplumsal baskıların altında arayın, ister fizyolojik özelliklerin. kadınlar işin içinde duygunun olmadığı bir yakınlıktan hoşlanmıyor çoğu zaman. bu yüzdendir ki, seks yerine küçük flörtler, hayata renk katacak ufak tefek kaçamaklar bile yetiyor çoğu zaman. bak bu dediğimi bir yere not edin, oraya geleceğim tekrar.

şimdii…

erkekler çapkınlık yapmak istediklerinde olaylar genelde şu şekilde gelişir: tercihen bir bara gidilir, gözüne bir kadın kestirilir, emellerine alet edilmek üzere kadına her türlü güzel davranış sergilenir, alkolün de etkisiyle kadın tavlanır, tek gecelik bir ilişki yaşanır ve ertesi sabah erkek kadını görmek bile istemez. onu tekrar arayacağı bahanesiyle kadını gönderdikten sonra normal hayatına geri döner.

yanlış mıyım?

peki bir kadın tek gecelik bir ilişki yaşamak isterse ne olur?

istisnalar kaideyi bozmamakla beraber, çoğunlukla sabah uyanınca kadın ya pişman olur ya da o erkeğe aşık(!) olur. beklenti içine girer. erkeğin onu aramasını, önemsemesini ister. aramazsa eğer kendini kullanılmış hisseder, depresif bir ruh haline bürünür. dolayısıyla kadınlar için tek gecelik olarak kalmaz bu ilişkiler. sonra ''sen sen ol güzelim, hiçbir erkeğe güvenme'' nasihatı nesillerden nesillere aktarılmaya devam eder.

bir erkekle bir kadının kimyası farklı, düşünce yapısı farklı, gezegenleri bile farklıyken çapkınlık anlayışları mı farklı olmayacak Allah aşkına? kendimizi üzüp durmaya gerek yok. sadece bu farklılığı kabul edip, kendi fizyolojimizle uyumlaştırabileceğimiz, aynı zamanda eğlenebileceğimiz bir çapkınlık anlayışı geliştirmekte saklı olay.

formülse basit; bir arkadaşımdan aldım tarifi benim de kafama yattı açıkçası.

öncelikle aynı frekansta olduğunuz birkaç yakın kız arkadaş aranır ve o gece kız kıza çapkınlık gecesine çıkacağınız söylenir. güzel güzel giyinilir ve bara gidilir. etraftaki bütün erkeklere sinyal verilir, flört edilir bütün gece ama gecenin sonunda hepsi ekilerek kız arkadaşlarla eve dönülür. arkasından hepsinin dedikodusu yapılır, gülünür, eğlenilir. sabah pişman olma derdi yok, aşık olma derdi yok. beni niye aramadı, ''kullandı beni hayvan'' duygularına kapılmak yok.

oh mis.

yalnız ben tek gecelik ilişkileri severim, duygusal beklenti içine girmem, hatta erkekleri ben kullanıp atarım diyen kadınlarındansan eğer, nasıl yapıyorsun ediyorsun bana da bir tavsiye versene be n’olur?

madam brownie

ödül


sevgili tatlı anılar beni ''tatlı blog'' ilan etmiş. kendisine teşekkür ediyorum.

canım tatlı çekti iyi mi:)


bugün güzel bir gün ben de bu ödülü herkese gönderiyor ve öpüyorum mucks :)

edit: sevgili feyzanın güncesi de bana bu ödülü vermiş. teşekkür ederim.

2.ci edit: sevgili kenardaki notlar da beni ödüllendirmiş. kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.

kısa kısa

*artık hava akşamları da güzel...

*yarın yoğun ama güzel bir gün olacak. içime doğuyor...

*bu akşam yaptığım telefon görüşmesi sonrası söylediklerimi hatırlıyorum:)

*post yazarken her şeyi açık açık yazamıyorum. bazı şeyler bana/bende kalıyor...

*blog yorumlarını onaylayıp cevap yazdığım an yeni gelen yorum ben onaylamadan yorum kısmına düşüyor ve ben de bunu sonradan farkediyorum ya işte bu durum beni sinir ediyor. bu bir tek bana olmuyor di mi?

*serdar ortaç 25 şarkılık bir albüm yapmış. meraklılarına duyurulur. ilk cd dans şarkılarından ikinci cd de aşk şarkılarından oluşuyormuş. albüm 10 mayıs da piyasada olacak dediler ama henüz yok.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

...





dün gece saat 00:47 de (normalde o saatte telefonum kapalı olur) rüyamda gördüğüm kişi ile konuştuk. karşı tarafın söyledikleri aklımda ama ben ne söyledim hatırlamıyorum:)

10 Mayıs 2010 Pazartesi

rüya




bu sabah uykumdan bir rüya ile uyandım. rüyamda biri ile karşılaşıyorduk. birbirimize sarılıp sarılıp durduk ama içimizdeki özlemi bitiremedik. hayırdır inşallah.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

kısa kısa



*kısa kısa dedim ama bu sefer kısaları uzattım:)

etiket: saçları da uzatırsam tam o'lcak

*bu sene ramazan öne geldiği için (sanırım 11 ağustos) tatil planları da öne alınmış oldu.

etiket: eneee

*tatilin en sevdiğim kısmı teknolojiden tamamen uzak kalmak oluyor.

etiket: eskiden teknoloji mi vardı


*planlarıma yenileri eklendi ve bunları hayata geçirmem için elimi yavaştan işlerden çekmem gerek:) bunun için de işleri yoluna koymam gerek.

etiket: dereyi görmeden paçaları sıvama

*
şu sıralar ''zaman'' kavramına takmış durumdayım. hızlı yaşadıkça zaman da hızlı akıyor.

etiket: doğum günüme az kaldı

*arkadaşlarımın çoğu benim yemek işiyle uğraşmamdan yana. iyi güzel de siz gelip yiyeceksiniz diye bu işe giremem:)) içimden geldiği zaman mutfakta olup harikalar yaratmak başka zorunluluk halinde yapmak başka. her gün mecbur olduğum için yemek yapmak bana çekici gelmiyor:) hem benim planlarım arasında atölye fikri var ama söylemem cıks:)

etiket: fikri kim?

*emlak ilanlarında şaka gibi şeylerle karşılaşıyorum. her şeyden önce bina yaşı 10-15 ile 0 olan evler aynı fiyat:S detaylara dikkat edilmesini istiyorum. kapı ve pencere doğramalarına uygun zemin rengi seçilsin. mutfak ve banyo yer/duvar döşemeleri birbirine uygun renkte olsun. (dolaplar dahil) bir eve 200 bin tl istemeyi biliyorsunuz. o zaman hakkını verin.

etiket: emlakçı jargonu, süper luks: laminat zemin+hilton banyo

*bana 9 ay sonra (dün) zaman ayırdığın için teşekkür ederim.

etiket: hayat ne tuhaf vapurlar filan

*arkadaşlık başka-dır.

etiket: arkayı üçledik

6 Mayıs 2010 Perşembe

kısa kısa


*az önce BÖ 2010 sonuçlarına baktım. ilk beşe bile girememişim:) bi daha da katılmam zaten:)

*akşam alış verişe gittim. aslında özellikle almak istediğim bir şey vardı. çok gezdim ama istediğim gibisini bulamadım. aramayı bırakınca bulurum:))

*house izliyorum ve hugh laurie nin mimiklerine bayılıyorum.

*bugün son zamanlarda yediğim en güzel kumpiri yedim.

*şu an komşunun kızı yanımda. bana iyi geceler dilemeye geldi:)) 5 yaşında ve hala uyumadı:)) ikimizin de eli klavyede:) vişne dedirtmeye çalışıyorum ''fişne'' diyor:)

4 Mayıs 2010 Salı

kısa kısa

*yorucu ama güzel bir hafta.

*şu sıralar uykusuzum. işlerden dolayı geç yatıp, erken kalkıyorum.

*uzun zamandır aradığım bir şey vardı. buldum. aşk değil:)

*ege emlak ilanlarına bakmaya başladım...

*bakın burda ne var tık tık

22 Nisan 2010 Perşembe

bugünden notlar



*bende bittin sen geçmişler ola... ben demiyorum şarkı diyor:)

*hava güzel ya enerji fışkırıyor:)

*yahu biz ofis içinde tıkılıyız millet gelmiş burnumuzun dibinde sahilde piknik yapıyor.

*rejim yalan oldu. az önce bir çikolata yiyişim vardı ki görülmeye değer:) artık çikolata mı yiyorum ne yapıyorum belli değildi ahahah

*''çiçekci geldi bi koşuda geldi/küstüm barışalım çiçeklerim geldi'' ne yazık ki bana çiçek veren adamın şansı hiç olmadı.

*bir aksilik olmazsa akşam dağıtmaya gidiyoruz. arkadaşa davetliyiz. kız kıza canım:) zaten bende şans olsa erkek doğardım. kadın olmak tamamen bir ayrıcalıktır. bakmayın öyle dediğime:))

*akşam uykumun kaçtığı saatlerde -ki bu saat 02:19 telefonuma bir mesaj gelmiş. ''neden uyumadın bakiim halen'' işte böyle adamlar da var. senin o neden uyumadın diyen dillerini ''yerim'':))

*unutmadan meraklıları için (bkz: zodyak kafası)

kısa kısa


*sabah zor uyandım. yazık bana yæ:) çok çalıştırıyorlar beni:P her işi bana yaptırıyorlar. (bak bu doğru)

*gece canım çok fena kahve çekti ama saat geç olduğu için içmemiştim. sabah ilk yaptığım şey kahve kavanozunu koklamak oldu. bitiyorum kahve kokusuna:)

*bu sabah yolda hapşıran birine alçak sesle (kendim duyabilecek kadar) +çok yaşa dedim:) döndü, baktı, durdu, kafası karıştı ve -hep beraber dedi. başka bir şey söyleyecek gibi geldi ama o an onu demeye karar verdi. anladım:)
ne kulak varmış:) ben o sesi duyamazdım ama burnum çok iyi koku alır. her iki anlamda da:)

*ahh şimdi ege'de olsam. yanımda da tanıdığım ama tanımadığım ya da tanımadığım ama tanıdığım biri olsa:))

*zehra16 kendini iyi hissetsin istiyorum...

kısaca

saat 02:20 günün ilk saatleri. aslında ben sabahın ilk satlerini daha çok severim.

her insanın arkadaşı, dostu vardır. canım dediği vardır. (bu kısım uzar uzatmak istemiyorum) kısaca her insanın bir duruşu vardır.

biri gelip de senin özeline/arkadaşlarına/hayatına müdahale ediyor ve sen de sesini çıkarmıyorsan sen bilirsin.

ne demiştik? (iyi düşün)

sözüm bitmedi. zamanını bekliyorum. zamanı geldiğinde kılıçlarımı kuşanırım.

21 Nisan 2010 Çarşamba

en çok da ...

o değil de söylemen gereken şeyi yüzüme söylememene ...

hiçbir şeye değil de ''istersen ararım'' sözüne ...

o değil de ''şöyle şöyle'' diyerek bahanelerini sıralamana ...

hiçbir şeye değil de sen konuşurken ben yutkunamadım ya ona ...

o değil de ''çok şey'' diyerek sonra da ''hiçbir şey'' demene ...

hiçbir şeye değil de ''demek öyle'' sözüne ...

o değil de söylediğim şeyin askıda kalmasına ...

hiçbir şeye değil de hiçbir şey diyememiş olmama ...

en çok da ...

...

az önce yaptığım telefon konuşmasının ardından...

her şeyin ötesinde dost olduğumuzu düşündüğüm sevimli kişi.

ekmek gibi, su gibi... bir sesin, bir harfin, bir cümlenin üstünde/üzerinde, hayatıma boylu boyunca ve sereserpe uzanmış ılık bir anı kadar diri, çok uzaklardan gelen bir şeye benzermişcesine soluk soluğasın...

irkilmiş heyecanların var sanki, gözlerimle gördüm ve hüznünde kağıt gemilerimi yüzdürdüğüm gözyaşların... ben neresindeyim o gözlerin, söyle... hangi virajındayım tenine çıkan tozlu yolların...

çok zor oldu seni tanımak ve çok vaktimi aldın kabul etmeliyim ama şimdi; kirpiklerinin limanlarında çalkalanan bir su tanesiyim boncuk boncuk...

adın mühim değil; ama adın ne senin çocuk...

(bkz: lali berte)

20 Nisan 2010 Salı

en çok da gözleri

tık tık

gözlerim yoldadır, kulağım seste
ben seni unutmam en son nefeste
ey ceylan bakışlım, ey boyu beste
nazende sevdiğim yâdıma düştün...

bugün hiç tanımadığım birine dakikalarca mal mal baktım. çünkü birine çokk benziyordu. bu kadar mı benzerlik olur. oluyormuş. bakışları bile aynıydı...

öyle bi baktım ki adam benim için kesin deli demiştir:))

19 Nisan 2010 Pazartesi

kısa kısa



*haftanın ilk günü. neyse ki hava güzel. bütün işler sırasıyla yoluna koyuldu.

*bugün telefonuma bir mesaj geldi. sonra bir tane daha. kimden geldi ne geldi söyleyemem ama ufacık bir şey bile beni mutlu etmeye yarıyor.

*hani birine bir şey söylemiştim ya cıks istediğim etki/tepki olmadı. karşı tarafın bana ayıracak zamanı yok. bunu bir kez daha anladım.
zaten komançi söylemişti ''sonunu düşünmeyen stuven'' :)

*ben hep ''karşıma çıkacak kişi her şeyi yaşamış olsun'' derdim ama böyle olunca da benimle yaşayacağı pek birşey kalmıyor sanki:S ama yine de her şeyi hatta bütün ilkleri yaşamış olsun...

*heyecan istiyorum. 3 yıl oldu. kısmetsiz kediyim sanki. bir arkadaşlık 6 yıl sürüp sonlanmadığında hayatına birini dahil etmek kolay olmuyor. bunu da blogumda ilk defa paylaşıyorum.

16 Nisan 2010 Cuma

9/TENTHS ve kısa kısa


*filmi dün izledim. hiçbir beklentiyle izlemediğim için hayal kırıklığı yaratmadı. film ''hayatta ne olduğunuza değil ne olacağınıza bakmalısınız'' (sheksper 5. perde 4. oyun) sözü ile bitti. daha net bitebilirdi ama benim hayal gücüme kaldı:)

*ben bir şey yaptım. hem de hiç yapmayacağım bir şeyi yaptım. yaşadığım duygu yoğunluğuyla birine bir şey söyledim. aslında büyük bir cesaret örneği sergiledim:) gelişmeleri paylaşacağım.

*dudağım uçukladı. (zovirax sürdüm) ilaç bulaşmasın diye sezen aksu gibi geziyorum:))

*dün çok yorulmuştum öyle böyle değil. üstüne bir de akşam biraz canım sıkıldı. dinlendim ve iyiyim. herkese bol güneşli haftasonları.

12 Nisan 2010 Pazartesi

kısa kısa

*keyifli bir haftasonu ama berbat bir gündü.

*keşke pazartesileri cumartesi tadında yaşasam.

*bloglarda postları okumak dışında o kayda verilen etiketleri okumaktan da büyük keyif alıyorum. etiket deyip geçmemek lazım:)

*bugün şekerli makarna yedim. hatır için çiğ tavuk bile yenirmiş.

*hatır dedim de, bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var derler. 58 gün bile hatırı yok...

*
kaçak güreşen insanları hiç sevemedim.

*''erkekle kadın ateşle barut fakat ''facia'' ikisi arasında yaşanıyor. ya kadınla kadın. bütün üçüncü şahıslar yandı demektir!'' Pakize Suda