31 Mart 2016 Perşembe

başkaldıran kurşunkalem

bitirmek için acele edilmemesi gereken kitap.

''üst sınıflardaki ağbilerden alınan bir duyumla, taksim'e çıkarken karaköy muhallebicisi'ne gelmeden, sokak ağzındaki gazete satıcısında çarli pros isimli bir porno derginin satıldığı, içeriğinin o güne dek hiç görmediğimiz fotoğraflardan oluştuğu, yaşlı hunhar satıcı amcanın dergiyi herkese vermek istemediği, alıcı olarak ısrarcı olmak gerektiği bütün okula yayılmıştı.
hemen o dergiden edinmek gerekliliği yalnız beni değil, bütün okulu kasıp kavuruyordu. o cumartesi koşarak soluğu gazete satıcısında aldım.
-çarli pros var mı amca?
-yok 
dedi satıcı sinirle
-etme eyleme amcaların amcası, kaç paraysa vericem
diye yalvararak fısıldadım
-öyle bir dergi yok defol!
diye bağırdı satıcı.
sınıftan kim sorsa aynı yanıtı alıyordu, henüz dergiye kavuşmuş olan yoktu.
çarşamba ve cumartesi öğle yemeğinden sonra ya da yemeği yemeden galatasaray lisesi'nden fırlayan güruh, gazete satıcısının önünde duralayarak, belki bu sefer verir düşüncesiyle ard arda çarli pros dergisi soruyordu. güruh dediğim bin kişiye yakın.
-öyle bir dergi yok siktirin gidin!
öyle bir dergi olmadığı, bunun ayı ismail ve arkadaşları tarafından uydurularak okulda kulaktan kulağa yayıldığı, satıcı dükkanı kapattıktan sonra anlaşıldı.'' (s.214/215)

ps: ekşi sözlük entry'lerimden.

kalemimin sapını gülle donattım

tekrar tekrar okunacak -hem de hiç sıkılmadan okunacak- sayılı kitaplardan sadece biri.

''hızla çıkıyorum sınıftan, koridorun köşesinde madam somerville'le burun buruna geliyorum. çantasında derin araştırmalara geçiyor, sonunda bir kağıt çıkarıyor. bana mektup mu yazdı, nedir? uzatıyor kağıdı. alıyorum. bir kitaplar listesi. fransızca klübü kitaplığından o kitapları istiyormuş. ben o kitaplığın sorumlusuyum. kitapları kendisine ne zaman vermem gerektiğini soruyorum, son dersten sonra uğrayıp alacağını söylüyor. kitapları hazır edip onu orada bekleyeceğimi belirtiyorum.

madam somerville'in istediği kitapları bulma işine koyuldum. daha ben dördünü bulmuştum ki, madam geldi. acele bir yere yetişmesi gerektiğini, şu an gittiği yere elinde kitaplarla gidemeyeceğini belirttikten sonra, cumartesi öğleden sonra kitapları onun evine görütüp götüremeyeceğimi sordu. öyle kalakaldım bir an, sarılıp öpesim geldi kadını. bu işi zevkle yapabileceğimi söyledim, ''zevkle'' sözcüğünü özel vurgulayarak. madam bir kağıda adresini yazdı. adres yazdığı kağıdı donuma sokasım olduysa da özenle cüzdanıma yerleştirdim. karı beni cumartesi öğleden sonra evine davet ediyor, kitap da işin vitrini. zevkten çıldırmak üzereyim.

cumartesi son dersten sonra hızla fransızca klübü'ne gittim. cumadan hazırladığım oniki kitaptan oluşan yüzgörümlüğü paketimi bir torbaya yerleştirdim ve çıktım okuldan. cihangir'e doğru mutlu bir yürüyüşe koyuldum. acele etmemeye uğraşıyorum fakat adımlarım, ayağımda olmayan nedenlerle hızlanıyor.

zili çalıyorum. 
-qui c'est? diyor somo. birden kendimi toparlayarak
-c'est ferhan!
-ah, bonjour ferhan, montez s'il vous plait! gel yukarı lütfen diyor. geliyorum canım.

madam somerville mini bir sabahlıkla kapıda, gülümsüyor. ben hemen kapıda öpüşeceğimizi, doğrudan yatak odasına geçeceğimizi düşünüyorum. somo daha çok kitaplarla ilgili, istediği kitapların hepsini bulup bulamadığımı soruyor. hepsinin tamam olduğunu belirtiyorum. tek tek hepsine bakıyor. kitapların hepsini inceledikten sonra, bana teşekkür ediyor. sanki postacıymışım gibi, iyi günler dileyip gitmemi bekler gibi bakıyor gözümün içine. daha doğrusu benim için çıldırıyor fakat beni içeri davet etmeye utanıyor. soyunmuş, hazırlanmış beni bekliyor, ben hıyarca içeri girme cesaretini gösteremiyorum. kadın da haklı olarak benden bir atılım bekliyor. hayatımın en tehlikeli atılımını yaparak, bir bardak su rica ediyorum. bunun üzerine somo beni içeri davet ediyor, hemen girişteki mutfağa alıyor. bana su vermek üzere, yere yakın mini buzdolabına eğiliyor, evet, donu monu yok, soyunmuş beni bekliyor işte. daha o buzdolabından suyu çıkaramadan gidip sarılıyorum arkasından. somo birden beklenmedik bir şekilde dönüyor ve bana çok sert bir tokat atıyor. bombok oluyorum.
-pardon madame diyorum.somo bağırarak, hakaret ederek beni evinden kovuyor.''

ps: ekşi sözlük entry'lerimden.


mazhar olmak

neden daha önce kimse tarafından yapılmamış dedirten ve mazhar alanson'un boşuna ''mazhar'' olmadığını gösteren kitap.

zaman zaman (yaptığı parçalar konusunda) tekrara düşse de bana öyle geliyor ki hep inceden bir gönderme yapıyor mazhar alanson.

nasıl da aşığım sana bir bilsen
nasıl sarılmak geliyor sana içimden
sensin elbette daha çok bilen benden
nasıl özledim seni bir bilsen
bir acayip haldeyim

çekirgelerle arasında bir bağ var bu adamın. kendi el yazısından; 

''bir gün mekke'de bir tavaf çakmaya (''bunlar oradaki manevi sarhoşluktan kötü niyetle sözlenmemiş sözler'') gidiyorum. baktım yerde mevta bir çekirge. aldım cebime koydum. o yıl dış avlu full çekirgeydi. ölü çekirgeyi cebime hatıra olsun niyetiyle alıp tavaf ettim. dönüşte çekirgeyi aldığım yere yaklaşırken birden aklıma geldi, ya bu çekirge ben istanbul'a döndüğümde büyümüş bir şekilde rüyamda görürsem ve bana -ulan beni ne getirdin buralara, ne güzel mekke'deydim derse diye korktum ve mevta çekirgeyi aldığım yere bıraktım.''

''1999 manastır otel'de tek ayağı ayağına yapışmış bir çekirge. krem sürüp yumuşatıp cımbızla ayırmak istiyorum. sağlam ayak elimde kalıyor. kendimi çekirge katili sanıyorum.''

''havuzda minik bir çekirge boğulmak üzere. ellerimle altından tutup havuzun dışına attım, heyecanla tekrar kendini havuza attı. gene aldım uzağa attım. gene geri atlarsa havuza kendi bilir.''

son kısımdan bir bölüm; 

''akşam 20.30 da girdik 23.10 da çıktık. nereden çıktık? teravi namazından. neredeydik? medine'de. haydaa! benim gibi bir serserinin burada ne işi var. değişik bir psikoloji bir felsefe değil imanoloji.

dışarı çıkıp bir sigara tellendirmeden önce hocanın duası yarım saat sürüyor. eller açılmış dua ediyoruz. ellerim karıncalandı gibi geliyor, takkeme bir şeyler damlıyor sanıyorum. tepeye bakıyorum üstü kapalı. kafayı mı yiyorum yoksa rahmet denen şey patır patır yağıyor mu. dua arapça olduğu için bir müddet sonra hocanın söylediklerine içimden türkçe duaya başlıyorum.allah'ın dili diye bir şey yok, o türkçe de, ingilizce de hepsini anlar deyip dalıyorum emir kipi konuşmaya. ver allah'ım ver. 

bir yandan da böyle istemeye çok utanıyorum. kredi kartının bankada karşılığı yok. dua dediğin allah ile konuşma. fazla laubali olmadan aklıma geleni istiyorum. benim dua bitiyor hocanın duası devam ediyor..''

ps: ekşi sözlük entry'lerimden.

6 Mart 2016 Pazar

30 yaşından sonra anlaşılan gerçekler

bundan sonra insana dair hicbir seyin seni sasirt(a)mayacagi

''anlasilmak'' istemeyi bir an once gecmen gerektigi

her durumda yapilabilecek bir sey oldugu

arkadas ve dostun onemi

hayır demenin dayanilmaz hafifligi

kafasi mesgul insanlarla birlikte olmanin rahatligi

"bir sey soyleyemiyorum" diye baslayan bir cumleden sonra cok sey soylendigi

söyledigin/yaptigin seylerin arkasinda durmanin artilari

cikilan yolda karsi tarafi yuzustu birakmamanin onemi

mutlu oldugunda hemen karsindakinin canini yakmana gerek olmadigi

kendine inanman, kendinden vazgecmemen gerektigi (yapamayacagin sey olmasin, olursa onu da yap)

sana deger veren insanlari ayri bir yere koymanin onemi

gitme isini dogru yapmanin rahatligi

bir konuyu konusup, cozume ulastirmadan oylece birakmanin etkileri

ortak olmasa da bir noktaya/yere varabilmenin onemi

sayginin ne kadar onemli oldugu

yapip edip sonrasinda hicbir sey olmamis gibi davranan insanlari hayatindan cikarmanin geri donusleri

kendine, ugraslarina, arkadaslarina zaman ayirmayan birinin hayatina dahil olmaman gerektigi

yeri geldiginde siktir etmenin ne kadar gerekli*oldugu

her zaman kendi yaptiklarina donup bakman gerektigi 

tek tarafli cabanin hicbir ise yaramadigi gercegi.

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

lizbon'a gece treni

yola cikis, karsilasma, deneme, geri donus bolumlerinden olusan, zaman gectikten sonra, icine aldiginizi notlarin uzerinden gececeginiz okunasi kitap. 

''yasadigimiz binlerce seyden olsa olsa bir tanesini dile getiririz, onu da gelisiguzel ve hak ettigi ozeni gostermeden yapariz. dile getirilmemis butun o deneyimlerin arasinda hayatimiza belli etmeden bicimini, rengini ve tinisini verenler de vardir. bizler, ruhlari arastiran arkeologlar olarak, bu hazinelere yoneldigimizde, onlarin ne kadar daginik olduklarini kesfederiz. inceledigimiz sey, kimildamadan durmak istemez, kelimeler yasananin uzerinden kayip gider, sonunda kagidin uzerinde bir suru celiski kalir. uzun zaman, bunun bir eksiklik, ustesinden gelinmesi gereken bir sey olduguna inandim. bugunse durumun baska turlu oldugunu dusunuyorum: bu bildik ama yine de gizemli deneyimlerin anlasilabilmesi icin gecerli cozum yolu, daginikligi kabul etmektir. kulaga tuhaf geliyor bu, evet, hatta aykiri, biliyorum ama olaya bu acidan baktigimdan beri ilk kez gercekten uyanik ve hayatta oldugumu hissediyorum.''

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

mutluluk

saatlerden kurtulmak, telefonlari kapatmak, icindeki cocugu dinlemek, her turlu zorunluluktan/kosusturmadan/ stresten/dusunceden uzak yalinayak yurumek, hafif bir bosvermislik hali, deniz kabuklariyla anlamli/anlamsiz objeler yapmak, maviye bakan bir teras, lavanta kokusu, duygusal ve fiziksel olarak arinmak, gunese teslim olmak ve her seyden onemlisi bunlari yapmaktan keyif aldigin insanla zamani durdurabilmek.

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

hayat

haketmedigin seyleri ''ic''in kabul etmediginden yutamazken, birak ustune ufak bir sey koymayi, 
-o kadar dolusundur ki- 
ufacik bir seyi bile cikarip, icinde yer acamamaktir. 
ya yutacaksin. susuz... ya da derleyip/toplamadan, kısaca; hic ugrasmadan, en onemlisi; icinde biriktirmeden, ve sonunda; zamana birakmadan, herkesin hakettigini 
-alinir/kirilir diye dusunmeden- 
soyleyerek, mis gibi bir hayat yasayacaksin.

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

hiç için metinler

ic sesiyle barisik olanlarin daha rahat okuyacagini dusundugum eser.

''her seyi bir yana birakmadan once elimden geleni yapabildim mi ogrenmek isterdim dogrusu. her yani derken, disari suzulme zamanimi beklerken, bulunma olasiligimin oldugu, eskiden gizlenip durdugum, sinanmis ve guvenlikli yerlere gonderme yapiyorum, iste buydu soylemek istedigim her yani derken.

eskiden derken hala devinebildigim, kendimi deviniyor gibi duyumsadigim gunlerden soz ediyorum, cok zor devinebiliyordum, gucluk cekiyordum ama hic kuskusuz yer degistirebili-yordum, agaclar taniklik ediyordu buna, kumlar, doruklarin havasi, kentin kaldirim taslari da taniklik ediyordu. bu anlatim umut verici, gecen yilkini animsatiyor bana, her seye karsin dinginligimi korudugum gun ve geceleri, bir ileri bir geri yurudugum su gereksiz yolu, cilginliklarimin ortasinda olum sessizligine burunerek, bulutlarin arasindan bakmis, kisa ve zahmetsiz sanmistim onu. 

sorum, bir sorum vardi, oyle ya, denedim mi her seyi, goruyorum hala onu ama havadan daha hafif, ayisiginda, tavandaki pencerenin onunden gecisine benziyor bu. hayir, kendine ozgu bir bicimde gecip gidiyor, iyi taniyorum onu, aksamlari gozlerinizle izlediginiz bir golgeye ozgu gecisi, kafaniz daginik, evet, iste boyle, akliniz baska yerde, gozleriniz de oyle, dogruyu soylemek gerekirse gozleriniz de baska yerde.''

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

fakat müzeyyen bu derin bir tutku

icimizdeki ''cit''lara en net/guzel cevabi veren roman.''her sey iyi giderken konunun bir yerde boka sarmasi, yani kopmasi"

''bir yerimden dumanlar cikiyordu. fazlaca iyiydim. bunun acisi sonra cikacak, kainatin tum yangin tarihleri bir araya gelip tek cilt olacaklar, kapakta da kendi kulunden yeniden dogan,aldirma gonul kusunun resmi yer alacakti.

ne olmustu da, ''seninle dunyanin her yerine gelirim'' diyen muzeyyen, durdugu yerden cekip gitmelere baslamisti. nerelere gidiyordu? gelirken getirdigi bakislar ne dalgaydi? hangisi muzeyyen'di? ya da muzeyyen kimdi? ilk tanidigim kimdi, simdiki kim?''

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

var olmanın dayanılmaz hafifliği

kitapligimin en gorunur yerinde duran kitap. hala ara ara karistirir, icine biraktgim notlara bakarim.

''sadece bir tek hayat yasadigimiz icin bu hayati oncekilerle karsilastiramaz ya da kusurlarimizi gelecekteki hayatlarimizda gideremeyiz; bu nedenle de ne istedigimizi bilemeyiz.''

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

dubliners

''gecmisi dusunuruz, gencligimizi, degisiklikleri, bu gece ozledigimiz, aramizda olmayan yuzleri. hayatta yurudugumuz yol boyle bircok acili aniyla doselidir. eger hep bu dusuncelere dalip gidecek olsaydik yasayanlar arasinda isimizi cesaretle yapacak yurekliligi bulamazdik. hepimizin yasayan odevleri ve yasayan sevgileri var ve bunlar, hakli olarak, bizim zorlu cabalarimizi talep ediyor.''

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

sıfırdan başlamak

"icinde yasadigimiz gundelik bulanik dunya tinsel dunyayla kiyaslandiginda okyanusta bir parazit gibidir. tinsel dunyayla yuzlesmenin yollarindan biri hakikattir. insanlar yuzeysel olana odaklanmasalar gercek anlami ve mutlulugu bulacaklar. dunya bu yuzden bu halde, cunku insanlar her seyi duygularinin ustunde kuracaklarina fazlasiyla gorduklerinin ustune kuruyorlar."

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

jimi hendrix

yasadigi hayat ve dusunce tarziyla beni cok etkileyen muzisyen.

"bir gece babamin bir arkadasi, kafasi iyiyken gitarini bana bes dolara satti. solak oldugum icin telleri ters takmam gerektigini bilmiyordum fakat bir seylerin dogru olmadigi belliydi. kendi kendime, bunda bir terslik var diye dusundugumu hatirliyorum. telleri sokup ters taktim fakat bitirdigimde akorttan eser kalmadi."

(bkz: sifirdan baslamak)

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

saatleri ayarlama enstitüsü

gectigimiz aksam -bir badimle uzun sohbetlerimizden birini yaparken alinti yapmamla- tekrar elime alip, isaret koydugum yerleri gozden gecirirken, bana yine kahkahalar attiran ve beni yeniden dusuncelere salan kitap.
(ve bu sayede kitapligimda bulunan turk yazarlarin listesini cikarmamla -badim- o kadar da gavur olmadigima karar vermistir)

"aradigimiz seyin yerini herhangi bir eskicinin cehresi, insani cildirtan dikkati, burun bukmesi aliyordu. sofrada, yatakta, giyinirken, soyunurken, konusurken hep bu canlandirma icinde yasiyorduk. hepsinin bizden bir ayrilis hikayesi ve icimizden bir turlu gitmeyen bir hatira cehresi vardi." (sayfa 198)

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

birden fazla seyredilebilirliği olan filmler

(bkz: happy and)
(bkz: leon)
(bkz: the pursuit of happyness)
(bkz: hachiko)

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

korkuyu beklerken

unutulan öyküsü ile beni sarsan kitap.

''... sonra hatırladı; bir gün tavan arasına çıkmıştı eski sevgilisi, şiddetli bir kavgadan sonra. bu kadar yakınımda olduğunu bilmiyordum ama, sen bir yerde var olursan yaşayabilirim ancak demiştim. sonra, onu bir süre görmek istemediğim halde, onun orada olduğunu bildiğim halde, tavan arasına bir türlü çıkamadığım halde onu düşündüğümü, onsuz yaşayamayacağımı biliyordu. sonra neden aramadım? bir türlü fırsat olmadı; her an onu düşündüğüm halde hep bir engel çıktı. aşağıda yeni sesler, yeni gürültüler duyduğu için inmedi bir süre herhalde. ben de onun inmesini beklemiş olmalıyım. beni üzmek için inmediğini düşündüm önceleri. sonra... bir türlü olmadı işte... çıkamadım. orada tavan arasında olduğunu unuttum sonunda. (onu unutmadım tabii.) tavan arasında bu kadar kalacağını da düşünemedim herhalde. bir yolunu bulup gitmiştir diye düşündüm.''

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

bir kedi bir adam bir ölüm

şu sıralar bir kitap okumak istiyorsanız tavsiye ettiğimdir.

spoiler

filiz'in vurulması ve sonrasında gelişen olaylar bir de kahramanın bugüne kadar bir köpek gibi yaşadığını düşünüp, bir kediye dönüşmek istemesinin geçerli nedenleri beni en çok etkileyen bölümlerdi.

spoiler

''ömrüm boyunca bir köpek olarak yaşamıştım ama artık kesin kararım, bir kediye dönüşmekti. bütün bunlar bir köpek gibi bağlanmam, sevgi ve merhamet dilenmem yüzünden başıma gelmişti.''

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

yüzyıllık yalnızlık

isimler yüzünden kafası karışacak olanlara kodlayarak okumalarını tavsiye ettiğim kitap. bırakıp vazgeçmeyin. mutlaka okuyun.

''insanlar birinci mevkide giderken, edebiyat yük katarına atılırsa, dünyanın anası bellenmiş demektir.''

jose arcadio buendia'nın ölümü beni en çok etkileyen bölümdü.

''soyun atası ağaca bağlanır, sonuncusunu da karıncalar yer.'' (sayfa 161)

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

iz bırakan kitap cümleleri

''gidip toprağın altında uykuya dalmadan önce tek avuntumuzdur sevmiş olmak, sevilmiş olmak ve belki de bir iz bırakmış olmak kendimizden.'' sayfa 168

''ne var ki yaşam, zaman zaman incelikten yoksun davranabilir ve densizliklerini kötü bir zamanda, hiç gülümsemek istemediğimiz bir anda önümüze serebilir.'' sayfa 32

(bkz: yolların başlangıcı)

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

özcan özgür

ne zaman aklıma gelse ''bızzzt ve dırrt efendim! vıjıtt... ve hatta gırç ve garçk efendim! ünlemleri ile yüzümde tebessüm oluşturan insan.

''buram sıcak 7 temmuz günü yeşilköy'den kalkacak uçaktayız. uçağın içi sauna gibi. bir türlü kalkamıyor. pistte pencereden gördüğümüz vişne çürüğü bavulun yüklenmesi bekleniyor, uçakta sürekli yapılan duyuruyla, bavul sahibi ali yılmaz'ın inip bavulunu göstermesi isteniyor. kalkıştan sonra yakacağı sigarası ve ona arkadaş kibrit kutusu elinde sabırsızlıkla bekleyen zil zurna özcan ayağa kalkarak, neredeyse hiç küfür etmeyen bir adam olarak hayatının en terbiyesiz ve tarihi küfürünü uçağın en arka sırasından kokpite doğru haykırıyor;
-ali yılmaz'ın amına koyim efendim!
hostesler uçaktan inmemizi istiyorlar, direniyoruz. sitivırt denilen kıl herif geliyor. hiç yüz vermiyoruz. özcan'ın;
-gııırç ve zınk! bırttt!
türü ünlemlerinden sıkılarak gidiyor sitivırt. izmir havalimanında tutuklanmamız söz konusu oluyorsa da karşılamaya gelen turne düzenleyicileri işi çözüyorlar.''

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

kalemimin sapını gülle donattım

tekrar tekrar okunacak -hem de hiç sıkılmadan okunacak- sayılı kitaplardan sadece biri.

''hızla çıkıyorum sınıftan, koridorun köşesinde madam somerville'le burun buruna geliyorum. çantasında derin araştırmalara geçiyor, sonunda bir kağıt çıkarıyor. bana mektup mu yazdı, nedir? uzatıyor kağıdı. alıyorum. bir kitaplar listesi. fransızca klübü kitaplığından o kitapları istiyormuş. ben o kitaplığın sorumlusuyum. kitapları kendisine ne zaman vermem gerektiğini soruyorum, son dersten sonra uğrayıp alacağını söylüyor. kitapları hazır edip onu orada bekleyeceğimi belirtiyorum.

madam somerville'in istediği kitapları bulma işine koyuldum. daha ben dördünü bulmuştum ki, madam geldi. acele bir yere yetişmesi gerektiğini, şu an gittiği yere elinde kitaplarla gidemeyeceğini belirttikten sonra, cumartesi öğleden sonra kitapları onun evine görütüp götüremeyeceğimi sordu. öyle kalakaldım bir an, sarılıp öpesim geldi kadını. bu işi zevkle yapabileceğimi söyledim, ''zevkle'' sözcüğünü özel vurgulayarak. madam bir kağıda adresini yazdı. adres yazdığı kağıdı donuma sokasım olduysa da özenle cüzdanıma yerleştirdim. karı beni cumartesi öğleden sonra evine davet ediyor, kitap da işin vitrini. zevkten çıldırmak üzereyim.

cumartesi son dersten sonra hızla fransızca klübü'ne gittim. cumadan hazırladığım oniki kitaptan oluşan yüzgörümlüğü paketimi bir torbaya yerleştirdim ve çıktım okuldan. cihangir'e doğru mutlu bir yürüyüşe koyuldum. acele etmemeye uğraşıyorum fakat adımlarım, ayağımda olmayan nedenlerle hızlanıyor.

zili çalıyorum. 
-qui c'est? diyor somo. birden kendimi toparlayarak
-c'est ferhan!
-ah, bonjour ferhan, montez s'il vous plait! gel yukarı lütfen diyor. geliyorum canım.

madam somerville mini bir sabahlıkla kapıda, gülümsüyor. ben hemen kapıda öpüşeceğimizi, doğrudan yatak odasına geçeceğimizi düşünüyorum. somo daha çok kitaplarla ilgili, istediği kitapların hepsini bulup bulamadığımı soruyor. hepsinin tamam olduğunu belirtiyorum. tek tek hepsine bakıyor. kitapların hepsini inceledikten sonra, bana teşekkür ediyor. sanki postacıymışım gibi, iyi günler dileyip gitmemi bekler gibi bakıyor gözümün içine. daha doğrusu benim için çıldırıyor fakat beni içeri davet etmeye utanıyor. soyunmuş, hazırlanmış beni bekliyor, ben hıyarca içeri girme cesaretini gösteremiyorum. kadın da haklı olarak benden bir atılım bekliyor. hayatımın en tehlikeli atılımını yaparak, bir bardak su rica ediyorum. bunun üzerine somo beni içeri davet ediyor, hemen girişteki mutfağa alıyor. bana su vermek üzere, yere yakın mini buzdolabına eğiliyor, evet, donu monu yok, soyunmuş beni bekliyor işte. daha o buzdolabından suyu çıkaramadan gidip sarılıyorum arkasından. somo birden beklenmedik bir şekilde dönüyor ve bana çok sert bir tokat atıyor. bombok oluyorum.
-pardon madame diyorum.somo bağırarark, hakaret ederek beni evinden kovuyor.''

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

l'amour

ilk önce ön sözüyle kendine hayran bırakan kitap. ''tabiata aykırı olsa da okurken düşünmeyi alışkanlık haline getirmediyseniz hiç, bu kitabın yazarından nefret edeceğinize şüphe yoktur.''

stuven sayfaya işaret koyup, kahvesinden bir yudum aldı ve içinden;
yaşarken, konuşurken düşünmüyoruz, okurken mi düşüneceğiz. birinin hayatına bile girdikten sonra düşünmeye başlıyoruz ilahi dedi.

''bir zamanlar yalnızca güzel olan şeylerden keyif alabilmiştir insan, o da bir anlığına; ama şimdi sevilene dair ne varsa, en alakasız nesneler bile yüreğine işler insanın.'' (sayfa 132)

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

arkadaşlık

heba edilmemesi gerekendir. bu aksam bir tanesinin hayatimdaki yerini gordum. 

yalan soyleyen ve yalan soyledigi halde karsisindaki insani yalanci durumuna dusuren -ustelik bunu hic utanmadan yapan- kendini dusunen, erdemli olmayan, ozverili olmaya calistikca maalesef anlamayan, anlamamakta israr eden, olay ve durumları kendi istedigi gibi yansitmaya calisan, karakteri oturmamis, korkak insanla hicbir paylasimda bulunulmaz.

iyi niyetli biri olarak;
arkadasim dedigim insana deger veririm, dinlerim, yaninda olurum, neden/nicin diye sormam, anlamaya calisirim, caba sarf ederim. baska bir yol bilmiyorum. arkadas olanin/olunanin da bunu anlamasi gerekir.

fakat

iyi niyetli olmakla enayi olmak arasında ince bir cizgi var ve cizginin diger tarafinda olmaya hic niyetim yok.

insan, sirf kendi yalani ortaya cikmasin diye, karsisindaki insani umursamadan, iyi niyeti bir kenara birakip, sirf kendini kurtarmak icin her seyi yapan, soyleyen birine donusuveriyormus. (midem bulandi)

dusunmeden hareket edip ''dusunmeni istiyorum sadece benim icin'' diyecek kadar dusuncesiz olan/davranan, karsisindakinin nasil hissettigini zaten hic dusunmeyen, dinledikce iyi niyetimi suistimal eden, iyi niyet bekleyen, beklemekle kalmayarak acik acik isteyen, ustune karsisindaki kirilir/uzulur/incinir diye dusunmeden dalga gecer gibi ''kusecegini dusunmemistim'' diyecek kadar futursuz davranan, kendi yalanlarini, riyakarligini gordukce nasil kuculdugunu de gordugum insan icin baska soze gerek duymuyorum.
(arkadas insanin canini zaman zaman yaksa da kotu olmak sonradan ogrenilmiyor) 

sonuc; soylenenler yapilan hatayi telafi etmiyor. bir insanla guzel gecmis zamanlar insan olanda iz birakmaya yeter. sirf bu yuzden ileri gitmiyorum. siz yine de size deger veren insanlari ayri bir yere koyun. koyun ki incinmesinler.

"eger bir dis etken seni uzerse, duydugun aci o seyin kendisinden degil, senin ona verdigin degerden geliyordur, onu da her an ortadan kaldirma gucun vardir."

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

anı

gülümsetenleri olduğu kadar, can yakıp/acıtanları da olduğu için, biriktirirken dikkat edilmesi gereken geçmiş zaman elbiseleri.

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

ilahi adalet

eninde sonunda insana iyi/kotu bedel odetendir.

"zihnimizden gecen en uzak, en masum ihtimallerin, sadece siddet ile ret icin dusundugumuz seylerin bile ceremesini oderiz."

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

içi cız etmek

birlikte yaşadıklarından geriye kalanla yaşamaya çalışmaktır. nereye gitsen seninledir. bir sey gördüğünde/duyduğunda o "cız"ın etkisiyle ne hissedeceğini, ne düşüneceğini bilemezsin. bir bakmışsın buruk bir gülümseme var yüzünde.

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

kararlı olmak

bazen de kararli ama karmakarisik olmaktir.

''sana karsi sucluluk hissediyorum. sana kurmam gereken bir cumle var, onu kuramadikca acimasizim. seninle konusurken 30 kere dusunmek yoruyor. sen normal davranabiliyorsun, ben yapamiyorum, beni zorluyor bu durum. ki aramizda aziz olan sensin su noktada. ortamdaki kotu adam olmak istemiyorum. belki bunu bir sekilde duzeltebilirim ve bunu dusunmek -ve haksizlik- acimasizca. kotu bir sey yapiyorum ve engel olamiyorum. seninle konusmak istemedim ve bunu sen olmadan da hatirliyorum, surekli olarak ama sen katliyorsun. burdayken bile yuzune bakamiyorum, bu benim yuzumden. bunu saklamiyorum. anlatabilirim sana. belki bana karsi olan iyi hislerin biter, kotu biri oldugumu gorursun. sana acik bir teklif yapayim, sana anlatayim, yorumunu yap, sorularini sor, her konuda butun cevaplarini al ve durust olucam. anlattigim her seyden sonra hala bana olumlu bakarsan bu sefer benim istedigim olsun. sonra ne olacak gorelim, olumlu bakmazsan gidersin ve cevaplari almis oluruz her iki durumda da, is cozulur. ikimiz de mutlu oluruz belki? gel.

... gozumu her kapadigimda, bir yildir her aklima geldiginde yaptiklarim boyle. ne yapayım engelleyemiyorum, engelleyebilsem niye engellemeyeyim.

ve ne yapmami bekliyorsun? sana ne kadar mantikli cevaplar vermemi istersin? neden bu kadar iskolik oldum saniyorsun, kafami bosaltmak icin. keske dogmasaydim. keske daha iyi bir insan olsaydim.'' *

uzun sure ''gel'' demesini duymayi bekledim ve bunu yillar sonra -ustelik bu ulkeden temelli gitmeden bir hafta once- soyluyor. yarim kalmis, biraz kirik dokuk, cokca darmadagin bir hikayenin hangi parcasiyim bilmiyorum. gonul ister(di) ki böyle olmasin.

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

sızı

nefes alirken yutkunma ihtiyaci yasatan his.

xx: korkuyorum
xy: korkma
...

-dokunulmayi ozlemisim
...

konusmak. dusunceler. sessizlik. gozler. zuhal olcay. beyoglu. baharat tarcin ve buse. cay. kahve. sigara. zulfu livaneli. profiterol. rina. susmak. endise. gel-git. ''ah be stuven'' bakis. gozyasi. temas. zorlanma. dagilmak. caba. toparlanmak. duygular. soylenemeyen. eller. anlasma. usul usul. korku. huzun. iki basamak. kalmak. bir soz. zamanin durmasi. kendimle savas. caresizlik. 

-demek iliskiyi bitiren taraf olmak boyle bir seymis.

sizi. ve daha bircok sey. dilim/elim bu kadarina vardi.

(10 ocak*bakirkoy bir kaldirim tasi)

not: ekşi sözlük entry'lerimden.

insan

cesit cesittir. acitandir -acitsa da ozlenir- umuttur. umuttu. 

inandirandir. 
kaybetmek istemedigini soylediginde inanmistim. 
(bkz: sanmak
sonuç; dogru mu yaptim endisesiyle beni bir basima birakti. 
(bkz: hayatin insani maruz biraktigi en zorlu sinav)

dusundurendir.
ne kadar inanir insan diye diye.

kirandir.
''umarim adimlarin bizi guzel yerlere cikarir'' bunun uzerine...

bekletendir.
uzun zaman sonra zamanin bu kadar yavas aktigina sahit oluyorum.

sasirtandir.
zamana birakalim demisken. niyeyse hic acele etmedigi halde, birkac dakika icinde -dokuz dakika- her seyi yikandir. yutkunamiyor bazen insan. konusamiyor. sesin de kisilabiliyor bazen. nasil sasirmayayim.

yurutendir.
cikip yurursun. ona karsi yurursun. onunla yurursun. onu yurursun. ne kadar yurudugunu dusunmeden. zamani unutana kadar yurursun. ve yururken -ne olursa olsun- durmuyorum. sen de yuruyorsan diye. 

sabahi ettirendir.
saat 05:52 birer birer soner evlerin isiklari. kimseyle konusmadan gecirilen saatler. soyleyecek sozlerim var oysa.

edit: hâlâ insan olmakta israr ediyorum ya pes.

not: ekşi sözlük entry'lerimden.