10 Nisan 2008 Perşembe

Akçay


bir tarafında kaz dağları diğer tarafında edremit körfezi olan her yeri zeytin ağaçlarıyla dolu istanbul un gürültü, kalabalık ve sıcağından kaçıp sessiz sakin bir tatil geçirmek isteyenler için mükemmel ötesi bir yerdir...

gidildiğinde sutuven şelalesi ve saklı bahçe'ye uğramadan dönülmemelidir...
bir de papalina balığı meşhurdur...

Kadınlar Felsefe Seviyor

Kadınla erkeğin ayrı düşmesinin, bir türlü sulh olamamasının nedeni bu!

Fakat öyle "Klasik Yunan Felsefesi'ni merak etmek" şeklinde değil.

Kendileri filozof kadınların.İlgilendikleri konu ise tek.

"İlişkimiz n'olucek?"

Habire ilişkinin felsefesi yapılıyor.

Erkekle mütemadiyen bu konu hakkında konuşmak, konuşmak, konuşmak isteniyor.

Fakat ne yazık ki erkeğin felsefeyle uzaktan yakından bir ilgisi yok.

O, matematikçi daha ziyade.

"İki kere iki dört!"

O kadar.

Ben erkeği merak ediyorum o sırada esas...

Kim bilir kaçıncı defa dinliyor ilişkilerinin enine boyuna değerlendirmesini.

Büyük ihtimalle ayaklarını masaya uzatmış oturuyordur.

Ya da gazetenin spor sayfasına göz atıyor olabilir.

Ah! Ne olurdu erkekler de sevseydi şu felsefeyi!

Karşılıklı doya doya felsefeleşirdik ne güzel!

Fakat işin tamamı bize düşüyor maalesef.

Karşı taraf kapı duvar!

Pakize Suda

Seni Seviyorum Türkçe'de Şimdiki Zamandır

"bugün sizden bir şey isteyeceğim. sakın kimseye 'seni seviyorum' demeyin lütfen. kullanmayın artık bu sözü. başka bir şey deyin birbirinize onun yerine. duygularınıza daha denk düşen bir şey... benim aklıma gelmiyor ama siz bulursunuz. ne de olsa sizin duygularınız...
hayır, içini dolduracaksanız 'seni seviyorum'un, bir diyeceğim yok. ama umudum da yok 'seni seviyorum' öyle 'kendine iyi bak' gibi bir söz değildir laf olsun diye söylenen...

birine 'seni seviyorum' dediğinizde hakkını vereceksiniz. bir kere onu gerçekten seviyor olmanız lazım. yani öyle dokununca geçiverecek arzularla falan karıştırmayacaksınız.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, o biri en az tuttuğunuz takım kadar önemli olacak hayatınızda.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, bir saat eksik uyumayı göze alabileceksiniz onu daha çok görmek uğruna.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, elini tutmak da önemli olacak başka şeyler kadar. birine 'seni seviyorum' dediğinizde, 'sevgilimsin' de demiş olduğunuzu bileceksiniz.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, onu özleyecek, düşünecek, merak edeceksiniz.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, onun gözü telefonda (evet, cep telefonu çıktığından beri kulak değil gözler telefonda) aramanızı beklediğini unutmayacaksınız.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, ona sürprizler yapmayı, ufak hediyeler almayı ihmal etmeyeceksiniz.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, ona şiirler okuyacak hatta kabiliyetiniz varsa, yazacaksınız da.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, şarkıdaki gibi, ellerinizde çiçeklerle kapısında bekleyeceksiniz.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, belki ömrünüzün sonuna kadar değil ama hiç olmazsa yarın, öbür gün de seveceğinizden emin olacaksınız.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, aynı zamanda 'free takılalım' da diyemeyeceğinizi bileceksiniz.

birine 'seni seviyorum' dediğinizde, o aşktan söz ederken siz 'ben almayayım, alana da mani olmayayım' demeyeceksiniz.

nasıl?
çok mu zor?
fazla mı zahmetli?

insanın birini sevip sevmediği tam da böyle belli oluyor arkadaşlar. sevmeyince 'iş' gibi geliyor bütün bu saydıklarım. o zaman 'seni seviyorum' demeyeceksiniz. bu kadar basit. bir gün farkında olmadan bütün bunları yapıyor olduğunuzu görünceye kadar. şimdi 'ne var bunda? keşke herkes birbirine bolca 'seni seviyorum' dese' diye düşünenler olacaktır. iyi. o zaman birbirini gerçekten sevenler yeni bir söz bulsunlar söyleyecek. 'seni seviyorum' orta malı olsun. zaten oldu olacağı kadar."

Pakize Suda

eğer bu yazıyı okuduktan sonra hala seni seviyorum diyebiliyorsanız gerçekten seviyorsunuzdur, içi boş, anlamsız olmaz. ne kadar söylense de etkisini kaybetmez, her söylendiğinde, duyulduğunda mutlu eder işte o zaman.

Kadınlar Erkeklerde Ne Arar?

Kadınlar

Kendilerine destek veren erkek isterler
Tarihleri hatırlayacak erkek isterler
Romantik ve düşünceli erkek isterler
Sözüne güvenilen ve sözünü tutan erkek isterler
Dürüst ve çalışkan erkek isterler
Düşüncelerini yüksek sesle dile getiren erkek isterler
Bir eş ve annenin yerinin ayrı olduğunu bilen erkek isterler

Dünyayı kurtaran adam nerdeee?..

Kadınvizyon

Ve yine “kadın olmak”; sürekli diğerlerini düşünmek, başkaları için uğraşmak, onları mutlu etmeye çalışmaktı..Tüm bu öğretilerle yetiştirildik. Kendini düşünmek, kendi isteğini yerine getirmek, kendine zaman ayırmak..Tüm bu kavramlar annelerimize oldukça uzaktı. En büyük ayıp, en büyük bencillikti...

Böyle bir yaşam tarzı, halen pek çok ailede aynı derecede ayıpsanacak bir olgu, önemli bir utanç ve eleştiri kaynağıdır..Şükürler olsun ki; bu gibi düşünenlerin sayısı güngeçtikçe azalmakta. Artık kadınımız kendisinin de “VAR” olduğunun bilincinde.. Acı olan bu bilincin 2000’e girerken yeni yeni oluşmaya başlamış olmasında...

Oysa ki, hem yetiştirilirken bizlere uygun görülen “Kadın” kimliğimizi muhafaza edip, hem de insan olma özgürlüğümüzü yerinde ve zamanında doğru olarak kullanıp, üretken olma ve kendin için de birşeyler yapma mutluluğunu birarada yaşayamaz mıyız?

Sosyo-ekonomik kültürel yapısı her ne olursa olsun kadınımız, hala aynı “Kadın” kimliğini üzerinden tam atabilmiş değil.Şirketlerde yöneticilik yapan kadınımız, yine de kısıtlı olan “kendine özel” vaktini, kendisinden beklenenler doğrultusunda, başkalarını mutlu etmeye ayırmak durumunda..Türk erkeğinin kafa yapısını değiştirmedikçe sonuca tam ulaşmamız da mümkün gözükmüyor...O halde!??.. O erkekleri yetiştiren bizlersek; her ne kadar uzun ince bir yol bile olsa; sonuç tamamen bizim ellerimizin altında....

Bu konuda ne yapabilirim? diye düşünürken, öncelikle kanıksamış olduğumuz değerleri gözden geçirmeliyiz..Nedir bu değerler? Toplumun değerleri başta olmak üzere, anne olma değerleri ve yanısıra kadın olma değerleri..Tüm bu özümsenmiş değerleri gözden geçirip, enine boyuna sorgulamak gerek! Bir kadının (bir insanın!) mutlu ve verimli olabilmesi için, başkalarına ayırdığı kadar, kendine de zaman ayırabilmesi, kendi isteklerine de kulak vermesi gerekir..

Bunu bir başka örnekle daha izah edebiliriz.. Bizlere hep başkaları için kurabiye yapmamız öğretildi. Yaptığımız güzel kurabiyeler çevremizdekiler tarafından beğenildiğinde, onların mutluluğu bizi de mutlu edecekti. Yani bizim mutluluğumuz başkalarını mutlu etmemize endeksli dendi...

Ama bu her zaman doğru olmayabilir. Nasıl mı? Gözden kaçan bu gerçeği şöyle izah etmek mümkün.. Başkalarını mutlu etmek adına yaptığımız kurabiyeler muhtemelen bizim en çok beğendiğimiz türden kurabiyelerdir. Oysa biz çikolatalı kurabiye seviyoruz belki ama, karşımızdaki sade olanını tercih ediyor da olabilir! O zaman? ..O kadar özene bezene hazırladığımız kurabiyeler takdir görmeyecektir. Karşıyı mutlu edelim derken, o kadar da mutlu edemediğimizi farkederiz. Çünkü o, sade olanı ile mutludur..Bu durumda çözüm?? Çocuklarımızı yetiştirirken kalıplarımızı değiştirmeliyiz..Herkes kendisi için kurabiye yapmalı ve herkes öncelikle kendi karnını, kendi sevdiği kurabiye ile doyurup, kalan kurabiyeyi karşısındakilerle paylaşmalı. Herkesin mutlu olması bu gerçekte gizli.. Bu; bize öğretilen bencillik -“tu-kaka”dır- anlayışını yıkmak demektir... Bencillik, bu anlamda çok da kötü bir kavram değil! Ben önce “BEN”i mutlu etmeliyim ki; etrafımdakileri daha fazla mutlu edebileyim! İşin sırrı burada...

Kendine ait özel zamana ihtiyacı olduğunu benimsemiş olmak gerek! Terbiye ve eğitimle kanıksamış olduğumuz aile ve toplum değerlerini, kendi yaşamsal sonuç ve değerlerimizle yeni baştan harmanlamak ve yeniden yapılandırmak gerekir..

Yıllarca bağımlı yaşanan onay ihtiyacından arındıkdan sonra, gerek kendimizle, gerekse başkalarıyla sürdüreceğimiz çalışmalardan sonra ilk başvuracağımız mercii; kendi ÖZ ONAY, kendi İÇ HUZUR ve DENGEMİZ olmalıdır. Kadının kendisi için, kadın sıfatıyla yapacağı herşeyi gerçekleştirebilmesi için bir mücadele sözkonusudur. Bu mücadeleye değmez mi sizce?

Şermin Çevirgen

İlişkilerin Değişen Yüzü

eskiden herkes evleniyordu. evlenmek belli bir yaşa gelmiş kişilerin yapmak zorunda oldukları bir şeydi. nasıl okuldan mezun olunca işe girmek sosyal bir yaptırımsa, işe girip kendi ayakları üzerinde durduktan sonra da evlenmek ve çocuk doğurmak bir zorunluluk oluyordu.peki ama son dönemlerde ne değişti?neden toplumdaki bekar insanların yüzdesi gittikçe artmakta?

istatistiklere bakarsak, şimdi otuzlarında olup yirmili yaşlardayken evlenmiş pek çok kişi, kendilerine eşlerini tanıma fırsatı bile verilmediğini fark ederek boşanıyorlar.otuz yaşındaki hiç evlenmemiş bekarlar, evliliği, birinci öncelikleri olan kariyerleri için ertelediler; şimdi ise biyolojik saatleri nedeniyle doğru kişiyi arıyorlar.

eski ilişkiler ve evliliklerdeki katı kurallar artık günümüzde pek işlemiyor. şimdi öncelikle bir ilişki için gerekli olan iki şeye bakalım:kadın ve erkek! kadınların artık para kazanmak ve ev geçindirmek için erkeklere ihtiyacı yok. sağlam bir kariyeri olan ve yeterince para kazanan bir kadın, pek çok şeyin altından tek başına kalkabiliyor. erkeklerin de bir ev düzeninin sağlanması için kadınlara pek ihtiyaçları yok. çoğu erkek artık mutfağa girmekten çekinmiyor. ev işleri için de bir temizlikçi tutmaları yeterli oluyor. yani kadınların da erkeklerin de birbirlerine ihtiyaçları çok azaldı. kadınlar ayrıca artık kendi başlarına bir hayat kurma becerisine sahip oldukları için evlenmeyi de hayatlarının bir gerekliliği olarak görmemeye başladılar; hatta çocuk doğurmayı bile.

artık uyanma, bazı şeyleri fark etme zamanı geldi. mükemmel bir dünyada yaşıyor olsaydık herkes her şeyi ilk denemesinde başarabilirdi. maalesef mükemmel bir dünyada yaşamıyoruz.ancak kendi deneyimlerimize ve diğerlerinden gördüklerimize dayanarak doğruyu bulabiliriz. ne istediğini bilmek öncelikle kendini tanımaktan geçiyor. gerçekten de siz kimsiniz? hayalleriniz, amaçlarınız, sizi bu hayata bağlayan şeyler ne? toplumun sizden beklentilerini karşılamaya hazır mısınız, yoksa aykırı ve çılgın bir hayat mı sürmeyi istiyorsunuz, yaşamdan beklentileriniz neler?

çoğu kişi için mutluluk, hayatın paylaşılması ve doğru insanı bularak elde edilir. doğru insanı ararken kriterlerimiz sadece görülen değil, kişinin karakterlerindeki dokunulmamış, henüz uyandırılmamış özellikler de olmalıdır. bir insanı sevdiğimizde onun yapacağı hamleyi önceden kestirip; ufak tefek belirtiler ve basmakalıp önyargılarla mutluluk fırsatlarını görmezden gelmemek size çok şey kazandıracaktır. önce silik görünen bazı insanlar size çok şey verebilecek ve sizi
çok mutlu edecek insanlar çıkabilir. bunun için onlara bir şans vermek gerekmektedir.

Dostluk

bu hızlı kent hayatı dostluk duygusunu, aklımızdan aldı.birçok şey biriktirdik ama dost biriktirmeyi unuttuk. lütfen nazik olmak için gülümsemeyi, sevmek için sevilmeyi, bir arkadaşın değerini anlamak için yalnız kalmayı, özür dilemek için diğerinin acı çekmesini, barışmak için ayrılığı beklemeyelim. çünkü ne kadar zamanımız var bilmiyoruz...

İnternet

internet hayatımıza bir girdi pir girdi.daha on sene öncesine kadar televizyonu en büyük teknolojik gelişme sanan insanlar artık yemeklerini bile internet üzerinden siperiş etmeye, eşlerini internet'ten seçmeye başladılar.

bugünlerde internet'te başlayan arkadaşlıklar, aşklar çok yaygınlaştı.internet'in sunduğu çevimiçi buluşma hizmetleri, chat odaları, e-posta forumları ve diğer pek çok site bu ilişkileri tetikliyor.eskiden lise, üniversite, iş, arkadaş ortamı ya da aile vasıtasıyla tanışan insanlar, artık kendi aradıkları özelliklere göre insanları internet üzerinden de seçip şanslarını artırabiliyorlar.

peki ama bir arkadaşlık bir aşk internet'te gerçekten başlayabilir, yaşanabilir mi?pek çok kişi bunu kabul etmek istemese de, bu artık dünyanın pek çok yerinde yaşanan bir olgu halini aldı.
neden insanlar böyle bir şey için çaba harcıyor?bunun nedeni hayatın artık çok hızlı yaşanması ve birçok kişinin gününün çok büyük bir bölümünü bilgisayar karşısında ve internet'te geçirmesi olabilir.

insanlar giderek daha uzun saatler, daha yoğun çalışmak zorunda kaldıkları için eskisi kadar sosyalleşmeye vakit bulamıyor.çeşitli hizmetler birbirini tanıyan insanların da birbirleriyle iletişime geçmesini çok kolaylaştırdığı gibi, artık birbirini tanımayan insanlar da kolaylıkla birbirleriyle konuşabiliyorlar.

Erkekler Ne İster?

erkekler kadınları isterken kaçamak için ayrı, ilişki için ayrı, evlilik için ayrı isterler.
erkeklerin ihtiyaçları para, iş ve zevke dayanmaktayken; kadınlar güven, iletişim, saygı ve sevgiye ihtiyaç duyar.
daha ne diyim...

Tek Taş

Ah, nerede o eski tek taşlar.güzelliklerinden, kalitelerinden söz etmiyorum.itibarlarını diyorum ben.kim ne derse desin, eskiden şimdikinden farklı bir itibarı vardı tek taşın.eskiden dediysem, öyle ‘’fi tarihi’’ filan değil.kredi kartı öncesi ve kredi kartı sonrası da diyebiliriz buna aslında.veresiye ve taksitle alışveriş dönemi tek taşın itibarını da otobüs fiyatına uçak biletine çevirdi gitti.

Bir zamanlar tek taş öyle evlenecek her kadına nasip olmazdı.şimdilerde ise televizyon dizilerinden de görüyoruz ki kocaman bir pırlanta, evliliğin neredeyse olmazsa olmazı haline gelmiş.gecekondu mahallesinde yaşayan dizi kahramanı da tıpkı diğerleri gibi sevdiği kıza bir kadife kutu uzatmadan evlenme teklif etmiyor.televizyon dizileri başlangıçta toplumun aynası değilse de topluma dizilerin yansıması hızla düştüğüne göre, durum bayağı enteresan.

Ayrıca geleneksel olarak tek taş, söz yüzüğü olarak takılırdı gelin adayının parmağına.aile arasında söz kesilince çıkardı kadife kutu cepten veya müstakbel kayınvalidenin çantasından.’’gençler aralarında zaten anlaşmışlar’’ durumlarındaki formalite icabı istemelere yüzük hazır gelinirdi.’’verdik gitti’’ olup olmayacağı belirsizse eğer, yüzük satın alma işi sonraya bırakılırdı.hayır doğrusuda budur zaten.pırlanta geri verirken aynı parayı etmez ki.

amma velakin bizim dizilerde fakir fukara gençler, elde kadife kutu evlenme teklifi yapıp duruyorlar.ret cevabı alındığındaysa tek taş avuçta denize bakıp, ağlama sahnesine geçiliyor.bu arada söylemeden edemeyeceğim, yüzük denize atıldı atılacak diye benim kalbim de hop oturup hop kalkıyor.hayır taksitler var çünkü.’’dizi saçmalıklarından biri’’ diye geçiştirebilirsiniz ama varoş gençlerinin de, diğer deli yüreklerin de kafası karışıveriyor işte.nasılsa veresiye alınıyor…bunca hesap yapabilir mi aşık bir yürek?yapamaz biliyorum.ah, o aşık yürek bir bilse ki sevdiğine kavuşmuş bile olsa, otuz altı aylık taksitler boyunca aşkı bitmiş, geriye taş kalmış olacak…bir zamanlar aşkla deliren o yürek, şimdi taksitleri öderken dellenmesin de ne yapsın.
Kadınlık gururu
Tek taş demişken ‘’tek taşımı kendim aldım.tek başıma kendim taktım’’ mevzuuna değinmemek olmaz.üstelik bu şarkı sözleri büyük bir ‘’toplumsal değişimi’’ ifade ediyor, değil mi ama?’’kendim aldım, kendim taktım’’ tamam da bunun ne anlamı, ne tadı olur hiç anlamış değilim.önemli olan taşın kendisi değil, anlamı ve kadına verdiği gururdur bence.damat olmaksızın gelinlik alıp giymek ve onunla fotoğraf çektirip, hayran hayran bakmaktan ne farkı var acaba?’’gelinliğimi kendim aldım.tek başıma düğün yaptım.düğün masraflarını da öderim artık.güçlüyüm ben güçlüyüm’’ diye de bir şarkı yapılsa mı acaba…

Evli kadınlar tek taşlarını kendileri alıp, içlerinde kalan ukdeyle takıyorlarsa ayrı tabii.bu da her kızdırdığında, yüzüğü onu almayan kocasının kafasına atma isteği yaratmaz mı sizce?bende yaratır da…bana verilen değeri hatırlatmayan, daha doğrusu verilmeyen değeri hatırlatan tek taşı, tek başıma kendim takamam.hayır şart değil, imkanlar yoksa olmasa da olur ama kendi kendime alıp, kendi kendimi sinir edemem.başka yüzükler alabilirim amatek taş değil.

Bir de parasız bir adamla evlenen kızı üzülmesin diye şaşaalı düğünler yapan kız babaları vardır.bu durum da beni hep üzmüştür.babanın yaptığı bir düğünün ne anlamı olur ki?kadınlar, eşlerinin ve onların ailelerinin kendileri için yaptıklarıyla övünmek isterler.yoksa pırlantaların, elmasların, gösterişli düğünlerin kendisi değildir tam olarak önemli olan.eh bu da bir kadınlık halidir işte…


Gül Azer Eryüksel