10 Nisan 2008 Perşembe

Kadınvizyon

Ve yine “kadın olmak”; sürekli diğerlerini düşünmek, başkaları için uğraşmak, onları mutlu etmeye çalışmaktı..Tüm bu öğretilerle yetiştirildik. Kendini düşünmek, kendi isteğini yerine getirmek, kendine zaman ayırmak..Tüm bu kavramlar annelerimize oldukça uzaktı. En büyük ayıp, en büyük bencillikti...

Böyle bir yaşam tarzı, halen pek çok ailede aynı derecede ayıpsanacak bir olgu, önemli bir utanç ve eleştiri kaynağıdır..Şükürler olsun ki; bu gibi düşünenlerin sayısı güngeçtikçe azalmakta. Artık kadınımız kendisinin de “VAR” olduğunun bilincinde.. Acı olan bu bilincin 2000’e girerken yeni yeni oluşmaya başlamış olmasında...

Oysa ki, hem yetiştirilirken bizlere uygun görülen “Kadın” kimliğimizi muhafaza edip, hem de insan olma özgürlüğümüzü yerinde ve zamanında doğru olarak kullanıp, üretken olma ve kendin için de birşeyler yapma mutluluğunu birarada yaşayamaz mıyız?

Sosyo-ekonomik kültürel yapısı her ne olursa olsun kadınımız, hala aynı “Kadın” kimliğini üzerinden tam atabilmiş değil.Şirketlerde yöneticilik yapan kadınımız, yine de kısıtlı olan “kendine özel” vaktini, kendisinden beklenenler doğrultusunda, başkalarını mutlu etmeye ayırmak durumunda..Türk erkeğinin kafa yapısını değiştirmedikçe sonuca tam ulaşmamız da mümkün gözükmüyor...O halde!??.. O erkekleri yetiştiren bizlersek; her ne kadar uzun ince bir yol bile olsa; sonuç tamamen bizim ellerimizin altında....

Bu konuda ne yapabilirim? diye düşünürken, öncelikle kanıksamış olduğumuz değerleri gözden geçirmeliyiz..Nedir bu değerler? Toplumun değerleri başta olmak üzere, anne olma değerleri ve yanısıra kadın olma değerleri..Tüm bu özümsenmiş değerleri gözden geçirip, enine boyuna sorgulamak gerek! Bir kadının (bir insanın!) mutlu ve verimli olabilmesi için, başkalarına ayırdığı kadar, kendine de zaman ayırabilmesi, kendi isteklerine de kulak vermesi gerekir..

Bunu bir başka örnekle daha izah edebiliriz.. Bizlere hep başkaları için kurabiye yapmamız öğretildi. Yaptığımız güzel kurabiyeler çevremizdekiler tarafından beğenildiğinde, onların mutluluğu bizi de mutlu edecekti. Yani bizim mutluluğumuz başkalarını mutlu etmemize endeksli dendi...

Ama bu her zaman doğru olmayabilir. Nasıl mı? Gözden kaçan bu gerçeği şöyle izah etmek mümkün.. Başkalarını mutlu etmek adına yaptığımız kurabiyeler muhtemelen bizim en çok beğendiğimiz türden kurabiyelerdir. Oysa biz çikolatalı kurabiye seviyoruz belki ama, karşımızdaki sade olanını tercih ediyor da olabilir! O zaman? ..O kadar özene bezene hazırladığımız kurabiyeler takdir görmeyecektir. Karşıyı mutlu edelim derken, o kadar da mutlu edemediğimizi farkederiz. Çünkü o, sade olanı ile mutludur..Bu durumda çözüm?? Çocuklarımızı yetiştirirken kalıplarımızı değiştirmeliyiz..Herkes kendisi için kurabiye yapmalı ve herkes öncelikle kendi karnını, kendi sevdiği kurabiye ile doyurup, kalan kurabiyeyi karşısındakilerle paylaşmalı. Herkesin mutlu olması bu gerçekte gizli.. Bu; bize öğretilen bencillik -“tu-kaka”dır- anlayışını yıkmak demektir... Bencillik, bu anlamda çok da kötü bir kavram değil! Ben önce “BEN”i mutlu etmeliyim ki; etrafımdakileri daha fazla mutlu edebileyim! İşin sırrı burada...

Kendine ait özel zamana ihtiyacı olduğunu benimsemiş olmak gerek! Terbiye ve eğitimle kanıksamış olduğumuz aile ve toplum değerlerini, kendi yaşamsal sonuç ve değerlerimizle yeni baştan harmanlamak ve yeniden yapılandırmak gerekir..

Yıllarca bağımlı yaşanan onay ihtiyacından arındıkdan sonra, gerek kendimizle, gerekse başkalarıyla sürdüreceğimiz çalışmalardan sonra ilk başvuracağımız mercii; kendi ÖZ ONAY, kendi İÇ HUZUR ve DENGEMİZ olmalıdır. Kadının kendisi için, kadın sıfatıyla yapacağı herşeyi gerçekleştirebilmesi için bir mücadele sözkonusudur. Bu mücadeleye değmez mi sizce?

Şermin Çevirgen