29 Haziran 2011 Çarşamba

henüz erken

...
boynunda -öpülmesinden neredeyse en çok hoşlandığı yerde- gezinen ıslak dudaklar da genç adamı yaydan çıkartmaya yetmişti. parmaklarını genç kadının saçlarını arasında dolaştırdı bir süre. sonra iyice kendine çekti. "doyma zaten, henüz erken.." dedi.
...

not: yazılı olanlar, kişinin nasıl okuduğuna bağlı olarak değişkenlik gösterse de masumluğun dışına çıkamaz.

25 Haziran 2011 Cumartesi

bir süre öyle kaldılar

...
genç adam yanağına değen sıcacık yüzün fısıldadığı sözler sonrasında yüzüne dokundu parmak ucuyla, yüz hatlarını şöyle bir çizdi. tekrar yanak yanağa geldiler ve kulağın şöyle üfledi: "ben seni istiyorum"
sonra genç kadının da hızlı nefes alışlarından anlamış olucak, dudaklarına götürdü dudaklarını, artık öpüyor hatta tadına bakıyordu onun..ve tadı güzeldi.
...

...
genç kadının bu atikliği ama aynı zamanda ki masumiyeti genç adamı baştan çıkarmaya yetti. kimi zaman masumca konan öpücükler, kimi zaman dudaklarını ısırması da bunun kanıtı idi. kaldı ki, ''g.g.t.'' da onu her daim heyecanlandıran bir şeydi. genç kadının bunu yakalaması hoşuna gitti ve bir süre öyle kaldılar.
...

21 Haziran 2011 Salı

krema seni

...
"sen de öyle" dedi, "hatta onun içindeki krema gibisin. ulaşması kolay olmayan, ama tatlı böyle.. krema seni."
...

(genç adamın yanakları kızarır yine)

20 Haziran 2011 Pazartesi

etsek mi acaba

...
tatlıya devam etmek isterdi genç adam, ziyadesiyle isterdi ama söylemeyedi. kulağının arkasına doğru kaydı öpücükleri. "etsek mi acaba" diye fısıldama cesaretini buldu o sırada da.
...

(böyle böyle şımartıyorsun ama beni.)

17 Haziran 2011 Cuma

harekete geçin

denizlerden vazgeçmeyin
çok geç olmadan harekete geçin..

tık tık

16 Haziran 2011 Perşembe

bence tatlıya başladık bile

...
"bence tatlıya başladık bile.." dedi genç adam uzun buse sonrası. gözlerinin içine bakıp dilini istem dışı dudaklarında gezdirdi çok kısa bir şekilde (yaklaşık 1 sn.) sırtına sardığı eliyle aynı nezakette bu sefer o kendisine çekti genç kadını, biraz öncekinin devamını getirecek şekilde ıslattı o dudakları bir kez daha..sonra bir kez daha. dudaklarını ayırdığında, "yemek işini bir an evvel halletmeliyiz, ne dersin?" dedi hafifçe gülümseyip.
...

(beni şımartıyorsun zaten kimi zaman =/ hem o hissi de veriyorsun bana)

15 Haziran 2011 Çarşamba

hay hay

...
tatlı zaten genç adamın sevdiği bir şeydi. hele ki birlikte yapma fikri çok cazip gelmişti. birlikte yapılan bir tatlı, küçük şakalar ve sonu ziyadesiyle tatlı biten bir süreç..başıyla "hay hay" anlamına gelen işaret yaptı hemen genç kadının gözlerinin içine bakarak.
...

(senin de bu hoşuna gidenleri paylaşma biçimin benim bir hayli hoşuma gidiyor)

...
genç adamın fikrini kabul etmesi karşısında durgunluğu birden mutluluğa dönüştü. elini tuttuğu genç adamı nazikçe kendine doğru çekti ve o güzel dudaklarına uzun bir buse kondurdu ve başını geri çekip ''o halde bir an önce yemek yiyelim tatlı için sabırsızlanıyorum dedi.''
...

(seni şımartmak istiyorum)

14 Haziran 2011 Salı

nereden bilsindi

...
''köfteyi severim" dedi genç adam. sahiden severdi. hele kimi marmara bölgesi köfteleri ile arası çok iyiydi. (bkz: inegöl, tekirdağ vs..) ancak iyi yapılmış olmalıydı, özen gösterilmiş. iyi sonuç veren hemen her şey gibi..
...

...
kadın genç adamın elini bırakmadan ayağa kalkmış genç adamı dinliyordu. bir an içinden ne kadar ılık bakıyor diye geçirdi ama genç adamın konuşmasını bölmek istemediği için bunu söyleyemedi. tıpkı diğer söyleyemedikleri gibi.. yemek yemek için yola çıktıklarında kadının aklında yemeği birlikte hazırlamak vardı ama genç adam biraz uzak mı duruyordu..
...

...
genç adamın karnı o kadar acıkmıştı ki, genç kadınla birlikte yemek yiyecek olması da birleşince bir an çok mutlu hisetti kendisini. yüzü gülüyordu, bu defa çok uzağında olmayan o diğer yüze baktı.. gözlerinin içine bakıyordu. nereden bilsindi birlikte yemek yapmak istediğini, nasıl anlasındı ki gülerek birlikte yapılan yemeğin, zevkle tükenmek istediğini..? bunları düşünürken genç kız biraz durgun bir ifade ile baktı yüzüne o sırada.
...

11 Haziran 2011 Cumartesi

acıktım

...
genç adamın omzuna kondurduğu öpücüklere daha fazla dayanamayan kadının tırnaklarını artık sırtında hissediyordu genç adam. genç adamın bu durumdan rahatsız olmadığı kadını öpmeye devam etmesinden belliydi. bir ara kadının nefesinin hızlandığı hissederek kadını kendine doğru çekti ve bu sefer kadın, genç adamın göğüs kafesini göğüslerinde hissetti. kendini genç adamın kollarına bırakması uzun sürmedi. genç adam kadına sarılmış kulağına ”sakin” ”yanındayım” diyordu. arada da eli kadının saçlarında dolaşıyordu. kadın biraz sakinleştikten sonra dudaklarından ”çok güzel” sözü döküldü. bu sözün üstüne genç adam kadının başını omzuna yaslayarak ”daha iyisin” dimi dedi. kadın da bu soruyu başıyla onaylayarak genç adamın elini tuttu ve acıktım dedi.
...

...
elini saçlarının arasından yavaşça çekti, derin bir nefes aldı.
(sanki uzaktan biri bu iki insana mola işareti yapmıştı..)
"tamam, ne yemek istersin peki?" dedi.
...


kadın genç adamın elini bırakmamıştı. genç adamın “tamam, ne yemek istersin peki?” sorusunu biraz düşündükten sonra önce genç adamın dudaklarına bir öpücük kondurdu. sonra ”köfteyle aran nasıl?” diye sordu ve ekledi; eğer seviyorsan ızgara köfteyi güzel yapan bir yer bulmalıyız dedi ve genç adamın dudaklarına bir öpücük daha kondurdu sonra da cevabı bekledi.

...
genç kadının hafifçe kasıldığını fark ediyor bir an. zor bir durum. tutmasa keşke diye geçiriyor içinden, o sırada uzun tırnaklar hafifte tenine batıyor genç adamın..
...

bağırıyorsam sebebi var

(gecenin bu saatinde beni eğlendirdi. bir nefes daha çektim sigaramdam ama dışarı üfledim. çünkü dumanı sana gelip rahatsız etsin istemedim..)

10 Haziran 2011 Cuma

irkilme

...
saçları yüzünde, kokuyu içinde hisseden genç adam da bu sefer sarılıyor dikkatlice. sakince sırtını sıvazlıyor genç kadının. omuzları, sırtı.. sıcacık.
...

(paylaşamaz mısın? biraz da mı? hadi ama, biraz açık kapı bırak bana. biraz.)

...
bunu hissedince genç adam da irkiliyor. bir omzu düşük kıyafetinin açık olan tarafından küçük bir buse konduruyor o güzel omza. genç kadının gözleri kapanıyor kısa bir süreliğine, ikinci öpücükte genç adam da kapatıyor.
...

(hımm.. işim zor desene o zaman. öğrenmeye çalışacağım, bakalım. birazcık da olsa.. azıcık yani? (şansını deniyor böyle) buraya kadar tuhaf gelmiyor fakat sonrası tuhaf geliyor ama çok değil biraz. hissediyor olmak güzel çünkü her türlü. sımsıcaksa için, bunu yapabildiysem bu zaten benzerini bana da hissettirdiğinden ötürüdür.)

9 Haziran 2011 Perşembe

küçük cadı seni

...
bu ısırık genç adamın içini titretiyor; biraz canı yanmasına rağmen genç kadının bu muzur hareketi hoşuna gidiyor. "küçük cadı seni.." diye geçiriyor içinden. sonra tutamıyor, söylüyor. karşılık vermek istiyor ama kıyamıyor.
...

"beni düşün iyi düşün - uzak değil yakın düşün"

şöyle bir mırıldanıyorum kendi kendime, sahiden güzel bir cümle. anlayabilenler için tabi..
biz onlardanız sanırım. anlayabilenlerden.

etki

...
"burada etki altında kalan tek kişi siz değilsiniz genç bayan" diye mırıldanıyor, hafif kaçamak ama samimi bir ses tonu ile. parmağını genç kadının ince boynunda gezdiriyor ama fazla uzun sürmüyor. biraz toparlanıyor ve o küçük güzel buruna bir öpücük konduruyor..
...

hala rüyada mısın

...
biraz daha alıyor genç kadının tadını bu sayede. hoşuna gidiyor ve yine yanakları kızarıyor her zamankinden biraz daha fazla. bu yanak teması da hoşuna gittiğinden olucak, yanağıyla tekrar yanağına dokunuyor bayan karamel saçın. sonra dikkatlice kulağına dokunuyor genç kadının. parmağıyla hatlarını çiziyor nazikçe. kulak memesine geldiğinde baş parmağıyla birleştiriyor yumuşak bir dokunuşla. sonra aynı kulağa eğilip "hala rüyada mısın?" diye soruyor.
...

8 Haziran 2011 Çarşamba

gülümseme

...
genç adam henüz üzüm suyuna ulaşamadan içmiş gibi olmuştu zaten.. "ben de dudaklarını içerim.." sözü ve öncesinden iki nemli buse başını döndürmüştü. bunu kendine itiraf etmek istemedi ama genç kadının sıcak, istekli ve gülümseyen hali etkilemişti onu biraz. diyecek bir şey bulamadı o sırada. o da gülümsedi, biraz uzanıp az önce o güzel buseyi konduran dudaklarla yanağının birleştiği yere, ama tam oraya bu sefer diğerlerinden birazcık daha uzun ama onlar kadar masum bir öpücük kondurdu. tadı güzeldi..
...

...
bayan karamel saç ellerini çekmeden, bundan cesaret alan genç adam da avuçları ile yanaklarını kavradı genç kadının; çok yumuşak bir dokunuş ile.. gözlerine baktı şöyle bir ve zaten o sırada sarıldı genç kadın. bu şefkatli kucak ikisine de iyi gelmiş olacak ki bir süre öyle kaldılar.
...

...
mutlu ve güvende hissetmek! genç adam gerek genç kadının nefes alışverişlerinden gerekse yüzündeki ifadeden bunu tahmin ediyor. bunu anlayabiliyor çünkü bu iki yeti kendisi için de önemli. dolayısıyla biliyor.. bayan karamel saçın kokusunu içine çekmesi ise bambaşka, bunun farkına varmak genç adamı gülümsetiyor. kokunun genç kadın tarafından da önemli olduğunu anlaması demek çünkü. yüzündeki o gülümseme fakat yine belli belirsiz bir çekince ile karamel saçlara dokunuyor..
...

6 Haziran 2011 Pazartesi

adım alışmak gibi

...
genç adam bunu görse ve beğense de, biraz utandı. "afedersin.." dedi. "bir an tutamadım kendimi" bu sırada da gözü hafifçe ısırılan dudaklara kaydı.
...

...
gözlerini diken bayan karamel saçtan kaçış yok gibiydi. ama genç adam kıvrak bir hareketle küçük bir buse de burnunun ucuna kondurdu. burnun ucundan öpmek, diğer tüm öpücüklere göre daha masum ve şefkatli bir öpücüktü ne de olsa. bu yazılı olmayan kuralın işlemesi için beklemeye koyuldu genç adam. yanağına düşen saçını, dikkatlice kulağının arkasına götürdü yine.
...

...
gülümsedi. adım alışmak gibi bir şeydi bu. bir o, bir de bayan karamel saç. iki çekingen insan, ama yan yana dip dibeler.. "şarap içelim mi?" diye sordu aniden. "çok değil, birer kadeh.."
...

çünkü bu şarkı bir kadeh kırmızı şarap ile dinlenmeyi hak ediyordu: fotoğraf

4 Haziran 2011 Cumartesi

tarihin gördüğü en masum buse

...
genç adam boynunda hissettiği o küçük nemli buse sonrası şaşırıyor. gayri ihtiyari eli bu buseyi bırakan dudaklara yöneliyor fakat sonradan vazgeçiyor. hafifçe utanarak çekiyor elini. dur bakalım diyor kendi kendine..bayan kadife ceket, gülümsüyor. genç adamsa bu hoş gülümsemeyi artık benimsemiş, bunu görmek hoşuna gidiyor. hep böyle kalabilir mi acaba diye geçiriyor içinden; dudakların sevimli iki kıvrıma dünüştüğü bu mizaç iyiden iyice yerleşiyor belleğine. bu arada koku yine görevini yerine getiriyor.
...

...
genç adam kararını verdi. zihnine kazınan bu gülümsemenin sahibesine, bayan siyah kadife cekete bir kez daha baktı. yaklaştı ve burnunun ucuna bir öpücük kondurdu. tam bu esnada aldığı nefes ciğerlerine kadar taşıdı o artık beğenmekte olduğu kokuyu. o sırada genç kadının narin boynuna takıldı gözü. incecik boynun kokusunu ve ne yalan söylesin tadını merak etti bir an. ikisi birlikte kimbilir ne kadar güzeldir diye düşündü..
fakat hemen toparlandı, kendine kızdı. ne yapıyordu ki? fakat karamel saçlı kız da gözlerini dikmiş ona bakıyordu.
...

...
genç adam çenesine aldığı buse sonrası, dayanamadı ve genç kadının dudaklarına tarihin gördüğü en masum buseyi kondurdu. ve sonra bekledi...bekledi..
...

seyre dalmak

...
genç adam bu kısa ama 'dolu' yolculuğun ardından olanlara artık şaşırmamayı yeğliyor. başını omzuna koyan gözlere bakıyor o da. gülümsüyor.

bayan ela göz artık kendinden emin gibi. bu da genç adamı memnun ediyor. bazen, önünü arkasını düşünmeden olan/spontane gelişen şeylerin verdiği keyif aklına geliyor. bu onlardan biri herhalde diyor içten içe.

arada bir ikisinin de gözü benzersiz manzaraya kayıyor. üzeri kapalı ama etrafı açık mekanın içine esen rüzgar ara sıra yokluyor. bunu hisseden bay siyah kadife ceket, bayan ela gözden izin istiyor. şaşkın bakışları arasında hızlıca ceketini çıkarıp genç kadının omzuna koyuyor. hava maalesef mevsim normallerinin altında kalacak şekilde serin akşamları. artık bayan kadife ceket olan ela gözlerin yüzündeki şaşkınlık, yavaş ama tutarlı bir biçimde memnuniyete dönüşüyor.
genç adam da bu dönüşümden memnun.

henüz tamamen kararmamış gökyüzünde yeni doğmaya başlamış incecik bir hilal ve etrafında onunla yarışan bir kaç yıldız var. yıldızlar hakkındaki gerçekleri her yetişkin bilmesine rağmen, yukarıdaki manzaradan yine büyülenerek/bu gerçeği unutarak fotoğrafı seyre dalıyorlar.
...

3 Haziran 2011 Cuma

bay siyah kadife ceket

...
genç adam artık çok yakınında olan kadının kokusunu bu sefer etraflıca içine çekiyor. nedense o kokuya alışma endişesinden o ara sıyrılmış. arada bir yine çok yakınında olduğundan olsa gerek; uçuşan saçları yüzüne geliyor. ne ilginçtir ki onlar da güzel kokuyor. genç adam ne yapacağını şaşırıyor. az önceki sevimli, samimi kızın eli belinde iken saçları yüzünde ve kokusu zihnine yerleşiyor. titreyen elin sahibesini biraz daha rahatlatmak için kadına sarılıyor. öyle başka türlü bir sarılma değil ama bu; sıcacık samimi bir sarılma. belli etmeden saçlarına dokunuyor sonra..
...

...
genç kadın bütün bunlardan sonra başını yavaşça genç adama yaslıyor. bu sayede kokuları birbirine karışıyor. (bu genç adamın önemsediği başka bir şeydir)
bay siyah kadife ceket kendini hatırı sayılır bir süredir bu denli huzurlu hissetmiyor. içine çektiği kokuların başını döndürmesinden olacak; parmaklarını belli belirsiz karamel renkli saçlar arasında dolaştırmaya başlıyor, ama genç kadının tepkisini kestiremediğinden elini çekiyor.
kadının hissettiğini, ama güzel bir şeyler hissettiğini düşünüyor ve bu duygu da genç adamın başını döndürüyor bir an.
...

2 Haziran 2011 Perşembe

acaba kelimeler bozar mı şu anı

...
genç adam ürperiyor birden, beklemediği bir şey çünkü bu. açıkçası ilk hareketler konusunda kimi zaman çekingen olmasına rağmen genel itibariyle ilk olmayı seviyor. lakin genç kızın bu ani dokunuşu, bir tuhaf geliyor ona. hem dokunuşu, hem de az önceki çekingen kızın bu sevimli cesareti.

"demek ki istemiş.." diye geçiriyor içinden. gülümsüyor dudağının kenarı ile. kolundan hafifçe tutup biraz daha kendine çekiyor genç kadını. sonra çok dikkatlice kolunu okşuyor kadının

(okşama derken akla ilk gelen şekilde değil de; bu karşındaki üşüyünce onun ısıtmak için yapılan hareket olur ya hani böyle yukarı aşağı doğru..puff =/ )

genç kadın derin bir nefes alıyor bu esnada, genç adam da haliyle fark ediyor bunu çünkü çok yakınlar. ve merak ediyor aklından ne geçiyor diye. fakat sormakla sormamak arasında kalıyor. "acaba kelimeler bozar mı şu anı.." diye düşünüyor ister istemez.
...

rüzgar

..
genç adam tüm cesaretini toplayıp başını öne eğen kadının çenesiden nazikçe tutuyor iki parmağıyla. hiçbir şey söylemeden yavaşça kaldırıyor. ela gözleri denk getirmeye çalışıyor ama genç kadın gözlerini de kaçırıyor neden bilinmez. üstelemiyor..daha çok utadırmamak için elini çekmeye yelteniyor. fakat esen rüzgar karamel rengi saçları uçuşturuyor tekrar; nasıl oluyorsa yine cesurca bir hareketle sol eli uçuşan saçlarını çok dikkat ederek kızın kulağının arkasına doğru götürerek düzeltiyor derin bir nefes alarak.
...

1 Haziran 2011 Çarşamba

istemek/hissetmek

...
tabi genç adam bunu o an anlayamadı. sadece karşısında duran o bir çift ela gözde bir ışıltı sezdi. o cesaret verdi belki ona. belki o ışıltı, -istemenin/hissetmenin- ortak paydası idi onun için. yine kibarca kapıyı açtı, genç kadını dışarı doğru buyur etti ve akabinde 'bu kadar yeter, yanlış anlamasa bari' diye düşünüp elini çekti.
...

...
genç adam hiç bir şey söylemedi. elinde olmadan kararlı ve sevimli bir şekilde gülümseyip ani bir refleks ile zıplayıp basamağa çıktı tekrar. genç kadın gülümsedi. oraya çıkmışken, hafifçe eğilerek reverans yapıp genç kadına baktı. "buyurmaz mısınız ekselansları?" dedi en saygılı haliyle.
...

...
kırmayıp yukarı çıkınca, birlikte yine rüzgarı hissettiler.. genç adam bu sefer daha yakında genç kadına. genç kadın da genç adama. birlikte hızlıca yürüdüler dalgakıranının yüksek tarafında. hızlıca esen rüzgar da zaten artık daha yakında olan genç kadının kokusunu iyice yükledi genç adamın zihnine.

eyvah diye geçirdi içinden. koku yerleşiyordu çünkü, yerleşen koku unutulmazdı sonra kolayca. ne olacağı belli olmazdı. en nihayetinde yeni birisiydi o. aslında endişelenecek en saçma zamandı, neden bunlar geldi ki aklıma diye düşündü. kırılganlık yoruyordu çünkü..üzüyordu.

yersiz endişesinden o anlık vazgeçti, genç kadın düşmesin diye ara ara tuttuğu beyaz, yumuşacık eli bazen biraz daha sıkı tutuyor, sonra bırakıyor sonra hemen tekrar yakalıyordu.
...

...
genç adam bir an şaşırıyor, yüzüne bakıyor genç kadının. küçük sevimli ve sıcak bir tebessüm görüyor, zaten benzer sıcaklık birden elini yakalayan o narin elde de hissediliyor.
...

seninle

...
genç adam içten içe sevindi fakat belli etmek istemedi. neden istemedi onu da bilmiyordu. hep öyle öğrenilmişti aslında. ama belli etmek gerekliydi ona göre. güzel bir şeydi çünkü, "seninle.." demişti.

üzerine düşünecek konuşacak zamanımız olur diye düşüp zihnini masaya çevirdi tekrar.
"hay hay küçük hanım" dedi. hızlıca kalktı, elini uzattı; " şimdi nereye gitmek istersiniz?" diye sordu.

o az önce memnuniyetini saklamaya çalışan adam..olmadı, beceremedi. çocuk gibi sevindi bir an. ardını arkasını düşünmeden yine. halbuki çok duvara çarpmıştı böyle, ders almıyordu.
...

gidelim bir ara öyleyse

"şayet keyifli biriyle gidiliyorsa bir çok yer güzel gelebilir evet. fakat gerçekten güzel bir yere gidiliyorsa tadından yenmez" dedi

...
sonra yüzünü ekşitti, ne dedim ben diye kızdı kendisine. aferim dedi iç sesi. bi çuval inciri berbat etmek üzeresin. çabuk toparlandı, derin bir nefes aldı; "gidelim bir ara öyleyse.." dedi. "yani istersen, ne bileyim..böyle denk gelirse..." diye eline yüzüne bulaştırdı. yine yanakları kızarmıştı.
...

tespit

...
"kim mi var?" diye soruyor genç adam. aslında soruya soruyla karşılık vermeyi pek sevmez ama az sonra yapacağı tespit için bu soruya ihtiyacı var. "gitmek için orada birisinin olması gerekir mi? bazen önemli olan nasıl ve kiminle gideceğindir, ne dersin?" diyor
...

yaz tatili..şu an benim içinde bir rüya gibi. iple çekiyorum bende bakalım. yine ege mi olur bilmem ama sevdiğim için oralardan bir yerler olabilir benim de.

tesadüf

-tesadüf..? nedense kendisiyle bu aralar çok sık karşılaşır olduk =)

"ben memnunum karşılaşır olmaktan. çünkü seni bana getirdi.."

-ne güzel bi cümle. dopdolu.

-öyleyse ben de memnunum..sen geldin. =)

nasıl gitmek istersin?

...
bu arada genç adam nedendir bilinmez, özensizce ve aceleyle tatlısını yemeğe çalışıyor. başlarda her nedense cool halde ve kaşığın ucuyla başladığı tatlı çok değil 2-3 dk içinde adeta bir kap bulaşığa dönüşüyor.

burnunun ucunda ve dudağının kenarında çikolata bulaşığı ile bir şeyler söylüyor: "sen nasıl gitmek istersin mesela?" bu hali nedense pek ciddi gözükmüyor ama aslında sahiden soruyor.
...

ne kadar uzaklara gidebilirsin?

evet, aslında seninle ilgili öğrendiğim ilk şeylerden birisi özlediğindi. bu durumda özlemi sevmiş oluyor musun, işte orasını bilemiyorum. anlatmak istediğini anladım.

kısa sürsün, kısa sürsün ki ve rüzgarla birlikte o toprak kokusunu da hissedebileyim..

...
adam duraksatmadan, kararlı bir ifade ile cevabı veriyor: "uzaklar" diyor.. "ne kadar uzaklara gidebilirsin mesela şu ara..?"
...

(kahvemi yudumluyorum. bulunduğum yeri, şu vanilya kokulu mumlardan 2 si aydınlatıyor.(vanilya kokusunu severim) yarın ki eğitimimle ilgili okumam gerekenler var fakat bunu yapmayı hiç istemiyorum. fonda ise the good, the bad & the queen - eighties life çalıyor.)

tesadüflere inanır mısın?

...
genç adam gözünü kaçıyor ve elini başının arkasına götürüyor, hafifçe yanakları kızarıyor**
(japon çizgi filmlerindeki hafifçe utanma hareketi..)

"öyle mi.." diyor çekingen bir şekilde ve "benimse çoktan ısınmaya başlamıştı" cümlesi dökülüyor belli belirsiz.

başını sola çeviriyor ve hemen oraya gelme amaçları olan tatlıdan sipariş veriyor. neyse ki bu onun için küçük bir kaçış oluyor. kısa süren sessizliği, genç adamın; "tesadüflere inanır mısın?" sorusu bozuyor.
...

(öğrendikçe seçimlerini beğeniyorum diyebilirim. kitaplar, sevdiğin uzaklar..gitmek istediğin, belki sonra dönceğin ama özlem duyduğun. bir şeylere özlem duymak güzel sanırım, belli bir sınıra kadar. ben bazen yaratıcılığı artırdığına inanıyorum mesela, bazen tutkuyu, bazen bağlanmayı vs. seçilmiş bir cümle değil bu sefer ki ama aklımdan geçeni böyle. bu satırları yazarken güneş bulutların arasından kaybolmuş son fotoğrafını veriyor; kızıl, güzel, küçük bir fotoğraf.. bir şeyler yiyeli çok olmamış ama kendimi yarın için yağmur yağmamasını dilerken buluyorum. diğer elimde, kadehte ise martini var. zannediyorum bu şartlar altında dileğimin/duamın kabul olması pek olası değil..)

[kimi zaman yemek öncesi ya da sonrası, özellikle güzel havalarsa severim bi kadeh martini içmeyi. kulağımda sevdiğim şarkılar, sesini açarım, başımı biraz geriye yaslayıp 'düş'lerim. birini ya da bir yerleri...]

içindeki zeytinle oynuyorum biraz, sonra o sırada çalan parçaya takılıyor kulağım. candy

...
genç adam seri adımlarla kızın gösterdiği yere yönelip masaya bitişik olan sandalyeyi yavaşça öne çekti. göz göze geldiklerinde ise ''böyle buyur lütfen'' manasında başını salladı. genç kadın hızlı ama nazik adımlarda masaya ulaştığında, bir düşes nezaketi ile oturdu. ela gözleri sevimli bir şekilde devirip gülümsedi. karşısına oturunca yanında geçmiş olduğundan olacak, yine o kokuyu aldı.
gözlerine dikti ve genç kızın dudaklarından dökülecek sözleri dinlemeye koyuldu.
...

here without you

perhaps perhaps perhaps

...
genç adam ''öyle mi hadi içeri geçelim'' derken gayri ihtiyari diğer kolunu genç kadının koluna doğru götürdü (ısınmak için yapılan hareket) akabinde pişman olup ellerini çekti, ''umarım ileri gitmemişimdir'' diye geçirdi içinden.

parçanın son notası bir işaret gibi hafifçe üşüyen bu iki insanı içeri doğru yöneltti. genç adam biraz önce geçerek kapıyı açıp genç kıza yol verirken içeriden gelen parça ikisinin de içini ısıttı:
perhaps perhaps perhaps
...

neden bilinmez

...
genç adam hafif serin havada o sıcacık eli hiç bırakmak istemedi kısa bir süre, kibarca yukarı doğru çekti narin elin ait olduğu zarif vücudu. ikisi de yukarı çıkınca karşılarındaski manzaraya kilitlendiler. neden bilinmez, bir an aynı anda baktılar birbirlerine; bu kaçamak karşılaşmadan ikisi de utanıp tekrar çevirdiler yüzlerini denize.
...

yağmurun toprakla buluştuğu koku

...
genç adam parça bitince yavaşça kadının kolundan ayrılıp deniz kenarındaki hafif yüksek basamağa çıktı. onun düştüğü küçük şaşkınlıktan yararlanıp nazikçe elini uzatarak genç kıza "hadi gel.." dedi.

henüz başlamamış yağmuru fırsat bilip o kokuyu içlerine çekmeliydiler. yağmurun toprakla buluştuğu kokuyu.

hızlanınca zaten üzeri kapalı yere girecek, o güzel tatlıyı dışarıyı seyrederken yiyeceklerdi.
...

(yoğun bir gündü evet. açıkçası baharın sonuna denk gelen bir cuma için zihnen ve bedenen fazla yoğundu.)

...
genç adam da, bir şeyler anlatırken kadının boşta olan elinin de ara sıra kol kola giren tarafa doğru gitmesinden anladı o huzuru. memnun oldu fakat renk vermek istemedi lakin beceremedi ve yüzüne yansıttı.

genç kadının yüzündeki o hevesli ifadeyi anlamış olucak, anlattığı şeyi kısa kesip dinlemeye koyuldu.

o sırada keyifle eşlik ettiği parça bitmiş, eskilerden çok sevdiği fakat bilinirliği ve orada çalması şaşırtan sıkı bir parçanın sesi gelmeye başladı gittikçe yaklaştıkları yerden: pencere

o sırada kapanan hava ise, şarkıdan alıntı yapar gibi birkaç damla bırakmıştı bile onların üzerine..
...

...
genç adam iyi yapılmış bir profiterole hayır diyemeyeceğinden hemen onaylıyor =)
ama yürümekte da gayet iyi, arada kalıyor karar veremiyor fakat tatlı ağır basıyor, evet diyor.

işin içinde hesapsız, art niyetsiz, hoş bir sohbet ve karamel rengi saç, hatta hatta ela gözler varsa; "sırası değil" başka zamana kalıyor. ve genç adam şarkıyı mırıldanan genç kıza belli belirsiz eşlik ediyor.
...

huzur

...
genç kadının bu kararlı tavrı genç adam huzur veriyor. huzuru sever çünkü. gerçi herkes sever. zira gülerken, birşeyler yerken ya da içerken, uyurken, düşünürken, sarılırken ki huzur..güzeldir.

karşılarından esen rüzgar karamel saçları tekrar uçuşturuyor, genç kadın gayri ihtiyarı tekrar o hareketi yapıyor eliyle nazik bir biçimde.

belli belirsiz bir koku yine geliyor genç adamın burnuna o sırada. ara sıra hemen yanında duran yüze bakarak ciğerlerini karşıda gelen rüzgarla doluruyor ve derin bir nefes alıyor.
...

koluma girmek ister misin?

...
"neden olmasın?" diye cevaplıyor adam. bir kez daha kendi aldığı kokuyu içine çekiyor, belki yürürken hissedemem diye.

yavaşça kalkıyor, cesaretini toplayıp sağ kolunu hafifçe kırarak beline dayıyor ve genç kadına doğru uzatıyor (koluma girmek ister misin hareketi)

bir kaç adım sonra rüzgar, iyiden iyiye kendini hissettiriyor.
...

anın masumane samimiyeti


genç adam, ''hayır küçük hanım, şu an üşümekten önce gelen duyular var benim için, izninizle bunları yaşıyor olmak daha keyifli geliyor'' diye ekliyor. esasında üşümeyi hiç sevmeyen adamın bu tepkisi onu tanıyan diğer insanların yadsıyacağı türden bir durum. gel gelelim anın masumane samimiyeti bunu unutturuyor.

üstelik yakalanan detay mükemmele yakın; eser miktarda parfüm ve sahici bir koku. kuvvetle muhtemel, genç adamın nasıl olduysa biraz uzaktan yakaladığı birleşimde bundan ibaret idi.

tanışmanın masumiyeti

...
genç adam hemen yan tarafta duran ceketini alıyor hızlıca bir hareketle. çekingen ama kararlı bir şekilde, dikkatlice genç kızın omzuna koyuyor siyah kadife ceketi, onu rahatsız etmeyecek şekilde temas etmemeye gayret ederek “şimdi nasıl?” diye soruyor. öte yandan cekete sinmiş olabilcek parfüm kokusundan endişe duyuyor. en nihayetinde rahatsızlık verebilir.

(sanıyorum o sırada önceki günden kalan bir chanel-egoist mevcut..)

içinden, ''henüz tanışmamış olsaydık sokulur şimdi nasıl'' diye sorardım diye geçiriyor genç adam. ancak tanışmanın masumiyetini düşünüp çabucak vazgeçiyor.


jastar amenge durv

heyecanlanmak iyidir

...
genç adam az önce uzakta izlediği ve merak ettiği kızı biraz sonra yanında görünce biraz heyecanlanıyor. (heyecanlanmak iyidir, sıcak tutar) zaten genç kızın da çekingenliğini fark etmiştir. bu onu biraz rahatlatıyor. en nihayetinde spontane şartların bir araya getirdiği bu iki insan için; deniz kenarı, onların lehine çalışan rüzgar, uzaktan gelen müzik, uçuşan saçlar vs. güzel şeyler gibi geliyor o sırada ona.

bütün bunları saniyeler içinde düşünüp kızın tekrar yüzüne bakıyor. hep satırlarda okuduğu o tebessüm ile karşılaşmak onun da yüzüne küçük bir tebessüm konduruyor. uçuşan saçlar ara sıra ela gözlerin önüne düşüyor ve genç kız eliyle kimi zaman istemsiz olarak çok kibar bir hareketle onları arkaya atıyor. bu şirin hareketi yüzünü kırıştırıp hafifçe boynunu devirerek izliyor genç adam. genç kız soruyor "ne oldu?" diye.

"hiiç.." diye cevap veriyor güzel kokunun geldiği beyaz tenli silüete.

uzakta çalan parça yine değişiyor fakat bu sefer iyi manada can yakıyor; sırası değil

(*: özellikle akın eldes in eşsiz solosu)

([b]öyle bir hevesi kaybetmek, bu esnada istediğim bir şey değil doğrusu)

zaten tek başıma film izlemeyi sevmiyorum

ara sıra esen rüzgar, saçlarını havalandırıyor. rüzgar gittiği yönden sıkılınca saçlarını tekrar omuzlarının üzerine düşüyor hızlı ama yumuşak şekilde. bu duygu hoşuna gidiyor
...
oturduğum yer tanıdık. yer güzel ama hava hala biraz serin diye düşünüyorum. yanımdaki ceketi giymek istiyorum ama üşeniyorum, belki de kendimi cezalandırıyorum neden bilmem. rüzgar tişörtümden içeri girip "ben buradayım yaz hala gelmedi" diyor.

ürperiyor ama pek önemsemiyorum, ara sıra oturduğum bankın üzerinde yanımda duran cekete tekrar bakıp "çok üşürsem giyerim nasılsa" diye çocuksu bi eda ile kendimi rahatlatıyorum.
cebimden tabakayı çıkarıp o rüzgarda zor olacağını bile bile sigara sarmaya çalışıyorum. karanlık havada ara sıra geçen tekneler benimle dalga geçer gibi sesler çıkarıyorlar. umursamıyorum, hazırlıklıyım daha önce de yaptım deyip devam ediyorum. döke saça da olsa sarıp zorla yakıyorum.

bu tanıdık yerde o sıra yalnız olmak önce garip geliyor ama sonra düşünüyorum.. "denedim" diye geçiriyorum içimden. "uğraştım..istedim" vs. ama çekimini yaptığım her fiil bana dönüyor. "ee sorun da bundaydı zaten.." deyip zehirli dumanı üfleyerek gülümsüyorum kendi kendime. rahatlıyorum çünkü biraz.

tanıdık yerin bıraktığı hüzün yavaşça o rahatlığa dönüşüyor. bu sefer temiz havayı çekiyorum içime, niyeyse o sırada huzurluyum. yine klişe bir sahne ama ileriye doğru umutla bakıyorum.
sanki arkadan birisi "kestik..güzel sahne oldu, yarım saat ara sonra diğer sahneye geçeceğiz!" diyecekmiş gibi geliyor. tekrar gülümsüyorum.

biraz uzaktaki cafe den tanıdık bir şarkının tınıları geliyor, eski ama bilindik bir parça. biraz daha açsalar ya sesini diye geçiriyorum içimden: istanbul
açmıyorlar..

o sırada güzel bir koku geliyor burnuma belli belirsiz; hemen dikkatimi çekiyor. çünkü koku önemlidir. etikettir. gayri ihtiyarı sağa sola bakınıyorum takip eder gibi. sağ tarafımda az ileride omuzlardan aşağı dökülen saçları görüyorum. saçların sahibesi, boynu ile omzunun birleştiği yere -ki en güzel yerlerden biridir- değen saçlarından gıdıklanmış olucak, ara sıra eliyle geriye atıyor hatta savuruyor.

yüzünü seçmeye çalışıyorum ama başaramıyorum. kuvvetle muhtemel o salınımı her yaptığında kokusu dağılıyor. şaşırıyorum.. vücut dili, başının duruşu, etrafı süzüşü falan bir şeyler düşündüğünü belli ediyor. lakin çok da dikkatli bakamıyorum. ne o öyle, karşı cinsi keser gibi bakmak; pek adetim olmadığı için başımı çeviriyorum ama merak da ediyorum. göz ucuya ara sıra bakıyorum. arkasını dönüp bir şeyler arıyormuş gibi etrafı süzüyor, sonra vazgeçip dönüyor.

o sırada aklıma henüz izlemediğim bir film geliyor, iç çekiyorum eve dönmeden gitsem mi acaba diye düşünüyorum, fakat kolumdaki saat beni düzeltiyor: "geç olmuş". zaten tek başıma film izlemeyi sevmiyorum..

gözler denk geldi

sarılarak dans etmek mesela..zaten o sıkıca sarılmanın öncesinde olmaz mı? olur sanki.
es kaza sarılma bitip de gözler denk geldi diyelim ki; green grass and crazy

(*: kulaklıkla ve gözlerin kapalı halde dinlersen, tesiri artıyor..)

merak merak

tamam orada dursun, bir ara tekrar dinleyelim madem..bunu hak ediyor.

diğer fotoğrafları sen çekersin zaten, herhalde yanında bir makina götürmüş olursun..

ya evet aslında söylemesen daha iyi olacak, hele şu sıralar hiç söyleme, evet söyleme.
(telaşlanıyor böyle, canı çekmesin diye)

demek arkadaşlarının seni değil de özenle yaptığın yemekleri görmeye gelmesini sağlayacak kadar başarılısın bu konuda (merak merak..)

henüz güneş batmamış

evet bu akşamlık değiştirmeyebilirim ve fonda şu çalabilir; no habra nadie en el mundo bunu duymayacağım yere gitmem, nefis bir ses ve tertemiz bir şarkı.

(senin için de bir fotoğraf çekelim mesela; o tatil için seçtiğin deniz kenarında tek başınasın. tam bu saatlerde yani henüz güneş batmamış ama ufak ufak güle güle derken, elindeki kadehte buz gibi martini ya da henüz hazırlanmış bir mohito var. biraz uzaktan, sahilin gerisinden bu şarkı geliyor. oradan gelen bu kadife ses ile arana giren tek ses ise kıyıya küçük vuran dalgaların sesi...)

zaten o denli güzel yapıyorsan, her konuda ol ama tiramisu da olma olur mu? ki kalite düşmesin..
kim bilir ne güzel olmuştur =(
[iyi bir tiramisuyu sık yiyemediği her halinden belli olan adam..]