21 Nisan 2010 Çarşamba

...

az önce yaptığım telefon konuşmasının ardından...

her şeyin ötesinde dost olduğumuzu düşündüğüm sevimli kişi.

ekmek gibi, su gibi... bir sesin, bir harfin, bir cümlenin üstünde/üzerinde, hayatıma boylu boyunca ve sereserpe uzanmış ılık bir anı kadar diri, çok uzaklardan gelen bir şeye benzermişcesine soluk soluğasın...

irkilmiş heyecanların var sanki, gözlerimle gördüm ve hüznünde kağıt gemilerimi yüzdürdüğüm gözyaşların... ben neresindeyim o gözlerin, söyle... hangi virajındayım tenine çıkan tozlu yolların...

çok zor oldu seni tanımak ve çok vaktimi aldın kabul etmeliyim ama şimdi; kirpiklerinin limanlarında çalkalanan bir su tanesiyim boncuk boncuk...

adın mühim değil; ama adın ne senin çocuk...

(bkz: lali berte)