12 Mart 2010 Cuma

biraz mola

yaşamdan bazen mola almalı insan ama bu mola istemli olmalı. istemsiz ve zorunlu molalar, insanı dinlendirmekten daha çok yoruyor çünkü. kafanızda bin bir soru. ne kadar yorucu. oysa molalar istemli olmalı. insan, geri çekilmeli ve bakmalı yaşamına. hiçbir şey yapmamayı denemeli bir dönem. hiçbir şey yapmadan yaşayabilmeyi.


oysa siz karar verirseniz bir mola almaya hayattan ama karar diyorum. tercih etmek diyorum. zorunlu hissedip kendini, mola vermek değil. gerçekten isteyerek tercih etmek. tatil değil mola. geri çekilmek hayattan.

ne dinlendiricidir o mola. sanki üçüncü gözünüz açılır birden. sanki kulaklarınız dört açılıverir. sanki hisleriniz güçleniverir. farkındalık denen o bulut sizi kapsayıverir.

farkındalık ne güzel ne huzurlu bir şey. neler ıskalamışım dersiniz kendi kendinize. dinlemeye başlarsınız hayatı. her ses başka bir anlam kazanır sizde. duyarsınız artık çünkü. ağaçların sallanırken çıkardığı ahenkli sesi, denizin dalgalarını, gülen insanları duyarsınız. koklarsınız hayatı. mis gibi çimen kokusunu, leziz bir yemek kokusunu koklarsınız. görmeye başlarsınız her ayrıntıyı. uçan martının ilahi denge ile süzülüşünü, insanın gözündeki muhteşem ateşi, çiçeklerdeki gizli güzelliği görürsünüz. hissedersiniz. rüzgârı hissedersiniz. o eşsiz ferahlığı ve nefesinizin farkına varırsınız en önemlisi. her bir nefes alıp vermenin kutlanması gereken bir şey olduğunu...

not: figen bıyık'ın ''uçan martı'' yazısından alıntıdır.

(bkz: dünyanın öbür ucuna gitsem dedirten anlar)