26 Aralık 2009 Cumartesi

Ayrılığın Dili

Yeni bir dil, ayrılık…Kolay öğrenilmez. Öğrenmek zorunda kalırız ancak, öğrenmek zorunda bırakılırız…İstemeye istemeye o dili konuşur, o dilde susarız. Bir başkayızdır artık. An olur kahkahalarla güleriz, an olur gözyaşlarımızı tutamaz, içleniriz… Ki bu anlar, pek yakın seyreder birbirine, ayrılığın yurdundaysak eğer…Çünkü yeni bir dil, ayrılık. Kolay unutulmaz.

Ayrılığın dilinde ilk kelime belki de…

“sensizlik”

“Sensizim” demenin bir yükü vardır, sahibi, sahipsizliği…Bir söz(cük), bu kadar mı kanatır, her an tekrarlanır, ezberden…“Meğer ne çok şarkı varmış hakkında, dinlenecek” deriz, “ne çok şiir, okunacak, yazılacak…” Eksik yaşıyormuşuz gibi gelir, ki, öyledir de…Onsuzluğa alışmayı aslında hiç istemeyiz. İnadımızın muhatabı bir bizizdir…

“özlem”

Kendimizle baş başa kalmak isteriz, onu buluruz içimizde ne yana dönsek. Bakar etrafımıza, göremeyiz. Elimiz telefona gider, arasak dahi, telefonu açsa ve sesini duysak dahi, ona ulaşamayacağımızı biliriz. Elimiz öylece kalır telefonda, kapısının zilinde yahut ona yazacaklarımızın ilk harfinde. Varamaz, özleriz.

“bensizlik”

Derken, ben’i de yitirmeye başladığımızı fark ederiz. Sanki o’ndan ibarettik de, giderken bizi de götürdü gibi gelir, belki, öyledir de…“Bunca zamandır aşık, ben, hani sevdiğini söylemeye, susmaktan daha alışkın…Bir yön tutturmuştum kendime, bir aşk, ardımda gölgem…Bensizim şimdi, kayıp… Hani hayalleriyle bir suda boğulan, bu da mı ben? Aşk ne yanda kaldı, ya ben? Şimdi nereye?” Kendi kendimize sayıklar, dururuz. Öylece dururuz…

“yalnızlık”

Ayrılığa dair bir cümleyse yaşadığımız, yalnızlık olur yüklemi. Az kalmıştır noktayı koymaya. Kalemi kaldırır, bekler, düşünürüz. “Yaşanamadı” saydığımız ne varsa, kabullenmişizdir artık, o an fark ederiz. Yalnızlığı yüklenir, olanca cesaretimizle son noktayı koymaya akıtırız mürekkebi… Sonra…Sonra da, gerçekten yalnız kalabildiysek –ki ayrılığı da öğrenmişiz demektir– kırar, atarız, kalemi…Sahipli, sahipsiz tüm kalemleri…

“Çevirmen”in notu: “Göz açıp kapayana”, zar “zor” geçer ayrılık…Yani uykusuz gecelerin son bulduğunda, gözlerini gün doğmadan yumabildiğinde artık…Ne onsuz, ne sensiz kaldığında, kendini kimsesiz ama alıştığın sularda bulduğunda… Ayrılık sana yabancı bir dil, unutulur artık…

Ilgıt Teyhani
yol edebiyat