12 Ağustos 2016 Cuma

Aziz Nesin'i Dusunurken

''bir gun arkadaslarla birlikte karakoy'e dogru yuruyoruz. daha istanbul'dan adnan menderes gecmemis, yollar acilmamis. ara sokaklar, kahveler, dukkanlarinin onune kucuk hasir iskemleler atip oturanlar.

yol boyunca, sasilacak sey, herkesin elinde kucuk bir gazete, kimi icinden, kimi yuksek sesle, kimi heceleyerek okuyor. gulumseyen, gulen, kahkahalar atanlar, ''bir daha oku sunu'' diyenler. bir senliktir gidiyor.
baktik, gazetenin adi ''markopasa''

arkadaslardan biri daha onceden duymus boyle bir gulmece gazetesi cikarilacagini; ''sabahattin ali'nin gazetesi bu'' dedi.
bir hanin avlusundan gecip karakoy'e acilan kapidan cikarken oradaki gazeteciden bir ''markopasa''da biz aldik. basyazisi mi vardi, bir yerinde adi mi yaziliydi, nereden anladik bilmiyorum gercekten sabahattin ali'nin gazetesiydi.

''markopasa''yi her hafta izlemeye basladik. yasam guclukleri, karaborsa, abd ile iliskiler, chp'nin baskici davranislari derken gazetenin altmis bin basilip satildigi soylenir oldu. o yillarda gunluk gazeteler bile bunun yarisikadar basiliyordu.

ulkeyi yonetenler tedirgin, polis bir yolunu bulup gazeteyi kapatmak istiyor.demokrasiye geciliyor olmasa kolay da...
derken birtakim cekisme dedikodulari; sabahattin ali'yle birlikte bir baskasi daha varmis gazeteyi cikaran, asil o yaziyormus bu herkesi kirip geciren yazilari. adi aziz nesin'mis ama anlasamiyorlarmis. arada baska birinin daha adi geciyor, pencereden girmis, kapidan cikmis, gazetenin izin kagidini yurutmus, suymus buymus, bir suru yalan yanlis soylenti.

biz sabahattin ali'yi tanidigimiz icin, sevdigimiz icin, her kim ise o aziz nesin denilen kisiye karsiyiz, sevmiyoruz onu. solun halka ulasan bu cok guclu atagi birtakim cekismelerle engellenecek diye de korkuyoruz.

bir yandan bu dedikodular ortada dolasirken ''markopasa'' gene yayinini surduruyor ama ancak 11 hafta. daha fazlasina dayanamiyor siyasal erk, kovusturmalar basliyor.

sabahattin ali ile aziz nesin'den baska mim uykusuz, orhan erkip, rifat ilgaz da gazeteyi sirtlayanlar arasinda. saf disi edilen yazarin, ya da kapatilan gazetenin yeri hemen dolduruluyor. ''markopasa''yi kapatiyorlar, ''merhumpasa'' cikiyor, onu kapatiyorlar ''malumpasa'' cikiyor, onu da kapatiyorlar. pasa cok; ''yedi-sekiz hasan pasa'', ''bizimpasa'', ''hur markopasa''

1946'dan 1950'ye kadar suruyor bu savas. sabahattin ali'nin payina once 3 ay cezaevi, sonra 2 nisan 1948'de surekli izlenmenin tedirginligi yuzunden bulgaristan'a gecmeye calisirken hudut boyunda oldurulmek dusuyor. aziz nesin'in payina da 1947'deki bir davada 10 ay cezaevi, 13 ay surgun.

yazin cevrelerimiz, yeteneklerini kabul etseler de, aziz nesin'i uzun sure salt bir gazeteci, bir gulmece dergisi yazari olarak degerlendirdiler.

kemal tahir'le birlikte kurdugu dusun yayinevi'nde birbiri ardina yayimlanan yapitlari gerci cok okunuyordu ama baskilari ya da yazim kurallari acisindan ozenilerek hazirlanmis, derli toplu kitaplar degildiler.

dili, yaziyi, yazini, yayimciligi umursamaz gorunen bir yazari, okurlarinin sevgilisi de olsa, bu alanlarda kili kir yaran yazin adamlarina benimsetmek kolay degildir. belki bazi kesimlerde sabahattin ali'yle cekistigi gunlerdeki dedikodulardan kalma bir sevgisizlik de hala suruyordu.

aziz nesin bu yazin disina itilisini dis ulkelerde oduller kazanarak asma yolunu denedi. italya'da 1956, 1957 yillarinda ust uste iki kez altin palmiye odulu'nu kazandi. gene de 1958'de turk dil kurumu odullerine gonderdigi mahallenin kismeti adli kitabinin kapagini yargicilar kurulu uyelerinden hicbirinin acmadigi anlasiliyor; kapaginda ''mizah romani'' hemen birinci sayfasinda ise ''mizah hikayeleri'' yazan bu kitap, aslinda 1 uzun, 13 kisa oykuden olusuyordu ama oyku yarismasinda degil de, roman yarismasinda, mizah romani oldugu gerekcesiyle, yarisma disi birakildi.

aziz nesin dis odullere katilmayi direnerek surdurdu. 1966'da bulgaristan'da altin kirpi, 1969'da sscb'de krokodil, 1975'de asya-afrika yazarlar birligi lotus, 1977'de bulgaristan'da hitar petar odullerini kazandi.

sekreter kullanmaya, kitaplarini yeniden gozden gecirip derli toplu basimlarini yapmaya, hele cok ozenerek yazdigi, asil onem verilmesi gereken yapitlari olarak andigi oyunlarini yayimlamaya baslayinca, icerde de odullerin birbirini izledigi goruldu; karagoz'un kaptanligi-berberligi-antrenorlugu ile 1969 karacan armagani'ni, cicu ile 1970 turk dil kurumu tiyatro odulu'nu, pirtlanan bal ile 1974 arkin cocuk edebiyati yarismasi ikincilik odulunu, yasar ne yasar ne yasamaz ile 1977 madarali roman odulu'nu kazandi.

oykuleri cok okundugu, cok arandigi icin hizli calismak zorunda kaldigini, yazdiklarini dinlendiremedigini, kaleminden ciktigi gibi baskiya gonderdigini dusunurdum. kendisi daha yirmi dorduncu kitabindayken, 27 nisan 1957 tarihli ''pazar postasi''nda soyle demisti;
''simdiye kadar yirmi dort kitabim cikti. elimde olsaydi, bunlardan secer ancak on kitap cikarirdim.''

oysa otuz yil sonra 1987'de nasil yazdigini soyle anlatti;
''aslinda sanildiginin tersine ben cok zor yaziyorum ama butum bos zamanlarimi yazmakla gecirdigim icin cok yazmamin nedeni odur ama ben kolay okutan bir yazarim. onun icin karistiriyorlar birbirine. yani bir yazinin kolay okunmasi o yazinin kolay yazildigini gostermez. tam tersine, eger bir yazi kolay ve rahat okunabiliyorsa, yazar o yazinin veya o kitabin uzerinde cok calismis, cok yorulmus demektir. onun icin benim butun kitaplarim, oykulerim, butun yazilarim on-on bes yil bekler, birdenbire yazdigim bir yazi yoktur.

aziz nesin'in kose yazarligi yaptigi, ayrica cikardigi haftalik gulmece dergilerini neredeyse tek basina doldurdugu dusunulurse, bu sozlerin hayli abartili oldugu kolayca anlasilir. yazilarini yazarken cok yorulduguna inanmamak icin hicbir neden yok amaon-on bes yil bekletmeden, birdenbire yazdigi yazilari da olsa gerek.

1972'de kimsesiz cocuklari okutmak icin aziz nesin vakfi'ni kurduktan sonra, ister istemez daha cok calismak zorunda kaldi. bugun kitaplarinin sayisi yuzu asmis bulnuyor. 1957'de soyledigi gibi, bunlari ayiklayip yariya indirebilse daha iyi olur muydu?
yazin cevreleri icin iyi olurdu elbette ama bir de aziz nesin okumanin tiryakileri var. aziz nesin okumaya doyamayanlar, hatta yalniz aziz nesin okuyanlar.onlar icin daha iyi olmazdi.,

''pazar postasi''ndaki yazida soyle bir soz de var;
''yazilarim yuzunden parca parca yatiigim hapisligin tutari bes bucuk yildir. sonunda hapse girmeden yazi yazmanin cambazligini ogrendim. ama bu, yazarlik degil, cambazlik.''

aziz nesin'i dusunurken deginmeden gecilemeyecek bir konu da turkiye halkinin yuzde altmisinin aptal oldugunu soylemis olmasidir.
''aklinizi basiniza toplayin, aptalca davranmayin, sizi insan yerine koymayanlarin ardina takilmis gidiyorsunuz, silkinin, toparlanin, kafanizi kullanin'' demek istiyor. uyandirmaya calisiyor ulkesinin insanlarini.
turkiye'de cok cesitli soylardan gelen karmasik bir halk yasiyor. aptalca davranislarimizi, hep birlikte yuzyillarca ezilmis, kulluga yargilanmis, egitimsiz birakilmis olmanin otesinde bir nedene baglayamayiz. soyacekimle gelen bir aptalliktan soz edilemez.

ama demokrasinin getirdigi olanaklar icinde bile, elli yildir, bir turlu cikarlarimizi koruyamadigimiz da bir gercek. zekamizi kunazliga donusturmusuz. zaten ''bon'' demiyor aziz nesin, daha genis bir sozcugu kullaniyor, ''aptal'' diyor. bu sozcuk ''zekasi gelismemis'' anlamina da gelir ama genellikle ''akilli'' sozcugunun karsiti olarak kullanilir.
akilli, yani gercekleri goren, dogru davranan.
aptal, yani gercekleri goremeyen, yanlis davranan.

dogru durust bir egitimden gecmemis, zekasini gelistirme olanagi bulamamis insanlarin, kucuk kurnazliklarin cercevesini kirip akilli insanlar gibi yasayabilmeleri kolay mi?

ustunde var olduklari, turlu olanaklarindan yararlandiklari bir ulkede vergi vermeden yasamak isteyenler, kendi kucuk cikarlari icin baskalarinin buyuk kayiplara ugramasina aldirmayanlar, fabrikalarinin atiklarini derelere bosaltanlar, tarla acmak icin orman yakanlar, buyuyunce ahlakli insanlar olsunlar diye kucucuk cocuklarin beyinlerini yikayarak cinlere, perilere inandiranlar, ozgurluk adina teror orgutu kurup, cocuk, kadin, yasli, genc demeden ulkesinin insanlarini oldurenler, irk, soy, inanc, tarikat, asiret, parti, dernek, okul, kulup ayrimlariyla insanlari birbirine dusman edenler
yuzde altmisa sigdirabilir miyiz dersiniz bu ''akilli'' insanlari?

aziz nesin'in kimsesiz cocuklari okutmak icin gosterdigi cabanin hicbir zaman unutulmayacagi kanisindayim.

ezbercilikle, beyin yikama yontemleriyle kucucuk yavrularin dusunme guclerini ellerinden alan uygulamalarin surekli yayginlastigi bir ulkede, cagdas, uygar, kendi adina dusunebilen, bagimsiz, korkusuz, aydin insanlarin yetismesine katkida bulunmak amaciyla varini yogunu ortaya koyan bir insan nasil unutlur!

aziz nesin baskalarinin emeginden pay alarak zengislesmis, cok varlikli bir kimse degildi.
alphonse daudet'nin ''altin beyinli adam''larindandi. beyninden son kirintilarina kadar tirnaklariyla kazidigi altinlari, ulkeme borcumu oduyorum diyerek nesin vakfi'na, kimsesiz cocuklarin egitimine harcadi.

el konulmus bir artik deger geri verilmiyor, bir beynin yoktan var ettikleri dagitiliyordu. bu da o ornek aydin sorumlulugunun bir baska yuzu.''

kaynak: adam sanat